Trenle Sofya

Yıllardır trenle uzak mesafe yolculuk yapma hayalim vardı. Doğu ekspresi bu sene trene olan ilgiyi artırınca acaba hala yurt dışına gidebilme imkanımız var mı diye biraz araştırdım. Bir kaç sene önce dostluk ekspresi adı altında İstanbul-Selanik trenleri vardı ama maalesef kaldırıldı. Araştırınca gidebileceğimiz tek şehrin Sofya olduğunu gördüm.

Bloglardan araştırma başlayınca tren biletleri için TCDD’yi aramak yerine Sirkeci’ye gidip bilgi almanın şart olduğunu anladım. Web sitesinde pek bilgiye ulaşamıyorsunuz, telefonla aramanızı da pek tavsiye etmiyorum gerekli bilgilere ulaşmanız çok zor. Zaten her şekilde biletleri Sirkeci garına gidip uluslararası bilet gişesinden almanız gerekiyor.

Trenle ilgili  bir kaç önemli bilgi:

  • 3 çeşit bilet mevcut, pulman yani oturarak gideceğiniz bilet, 2 kişilik kompartmanlar ve 4 kişilik kompartmanlar. 2 kişilik olanlarda buzdolabı, lavabo ve bir masa mevcut. 1-2 kişi seyahat ediyorsanız tavsiyem bu kompartman. 4 kişilik kompartmanlarda ise karşılıklı 2 ranza var. Masa ve buzdolabı bulunmuyor.
  • Bilet fiyatları kişi başına ödediğiniz bedelin üzerine kalacağınız kompartıman göre verdiğiniz ek ücret. Aman 4 kişilik kompartıman için tek kişi bilet almayın, tanımadığınız 3 kişiyle yolculuk etmek istemezsiniz 🙂

IMG_2685

  • Tuvalet her vagonun ön ve arka tarafında olmak üzere 2 adet. Bizim şansımız mı yoksa genelde bu şekilde mi bilmiyorum ama tuvaletler tertemiz ve tuvalet kağıdı sıkıntısı yoktu. Ancak her ihtimale karşı biz yanımıza almıştık 🙂
  • Trende restoran yada herhangi yiyecek bir şey alabileceğiniz bir yer yok. Dolayısıyla yanınıza atıştırmalık bir şeyler almanızı tavsiye ederim. Gerçi tren kalkar kalkmaz kişi başına 1 şişe su, 1 meyve suyu ve 1 paket bisküvi dağıtıyor görevliler ama siz yine de hazırlıklı olun.
  • Tren 22.40’da Halkalı’dan kalkıyor. Sirkeci-Halkalı arası ücretsiz servis saat 21.30’da.

Bizim seyahatimiz 4 kişilik ailemiz ve 2 kişilik anne ve babamdan oluşuyordu. Dolayısıyla 4 kişilik kompartmanı kendimize, 2 kişilik olanı annemlere tuttuk.

Eğer Halkalı’ya yakın değilseniz ve Sirkeci’den servise binecekseniz tavsiyem gara erken gidip 1890’dan beri hizmet vere Orient Express isimli restoranda yemek yemeniz.

2orient-express-restaurant

1890 yılında Avrupa basınında en çok söz edilen iki yapı Sirkeci garı ve Eiffel Kulesi’ymiş.100 yıldan fazla bir süre Şark Ekspresi’nin son durağı olmuş. (Orient Express).  Paris-İstanbul arasında yolculuk yapılan bu tren artık sadece senede bir kere düzenleniyor. Bu sene ki tur için detaylı bilgiyi www.faranaway.com’da bulabilirsiniz.

Tren yolculuğumuza geri gelelim 🙂

21.30’da tren kondüktörü ile aynı otobüse binerek Halkalı’ya gidiyoruz. Halkalı garı inşaat halinde, yaza kadar biteceğini düşünüyorlar.  Bilet kontrolü ardından hemen kompartımanımıza geçiyoruz. Çocuklar inanılmaz heyecanlı… Tren tam 22.40’ta hareket ediyor bu kadar dakik olmasına şaşırıyoruz tabii. İlk olarak vagon yetkilisi geliyor pasaportlarımızı kontrol ediyor ve biletlerimizi alıyor. Bulgar tren görevlilerinin biletleri kontrol etmesi gerektiğini ve bizi uyandırmak istemediklerini söylüyor ve sabah biletleri geri vereceğini ekliyor. Ardından poşetlerin içinde mis gibi çarşaflarımızı, battaniye ve yastıklarımızı dağıtıyorlar. Görevli çarşafların Ariel ile yıkandığını belirtiyor.

IMG_2668

Ardından su, meyve suyu ve bisküvi dağıtıyorlar. Bizde yataklarımızı hazırlayıp  hemen yatıyoruz. Ne kadar erken uyusak o kadar iyi çünkü Kapıkule’de trenden inip pasaport kontrolüne girmemiz gerekiyor. Bu arada yurt dışı çıkış harcınızı önceden bankaya yatırmanızı tavsiye ederim. Sabaha karşı pul almak için sıra beklemek istemezsiniz.

IMG_2684

Yataklar gayet rahat, 1.86 boyundaki kocamın ayakları sığmıyor ama yinede rahatça uyuyoruz. Saat 02.30 civarı Kapıkule’ye varıyoruz. Biz ailecek trene eşofmanla binmeye karar verip ve o şekilde yattığımız için kalkıp sadece ayakkabılarımızı giyip çok hızlıca hareket ederek pasaport kuyruğuna giriyoruz.

IMG_2675

Çocuklar için uyanmak pek kolay olmuyor ama yinede söylenmeden iniyorlar trenden. Aşağı yukarı 1 saat kalıyoruz Kapıkule’de ama bizim işimiz çabuk bittiği için kompartımana dönüp yatıyoruz,çocuklar hemen uyuyor. Biz Bulgar polisinin gelip pasaport kontrolü yapacağını öğrendiğimizden uyumuyoruz. Sınırı geçer geçmez trene Bulgar gümrük görevlileri biniyor, tek tek kompartımanları ve pasaportları kontrol ediyorlar, bu arada çocuklar uyumaya devam ediyor. Bu kontrolün ardından tren tekrar duruyor ve Bulgar polisleri biniyor trene. Pasaportları topluyorlar ve damgalamak için götürüyorlar. En azından trenden inmemiz gerekmiyor ama 1 saat kadar sürüyor bu kontrol. Detaylı yazıyorum ki binecekseniz hazırlıklı olun, gece yatıp sabaha kadar deliksiz uyku çekeceğinizi zannetmeyin 🙂

Sofya’ya varış saatimiz 08.30 olarak öngörülse de saat 10.50’de varıyoruz.

IMG_2722

Sofya garı çok büyük bir gar. Kapıdan çıkar çıkmaz taksiler bekliyor. Otelimizin adını söylüyoruz ve 10 levaya (5 dolar civarı) gideceğimizi öğreniyoruz. Fakat dönüşte taksimetreli bindiğimiz taksi aynı yolu 5 levaya götürüyor. Dolayısıyla taksimetreyi açmasını söyleyin şoföre.

Size biraz da otelimizden bahsetmek istiyorum. Sofya’da çok sayıda otel var, hatta Ramada, Best Western ve Hilton gibi zincir oteller mevcut. Biz Anel isimli bir oteli tercih ettik, iyi ki de etmişiz. 5 yıldızlı olmasına rağmen fiyatları çok uygundu (www.hotelanel.com)

En küçük standart odası 32m2 yani bir çok Avrupa ülkesinin oda ortalamasından hayli yüksek. Otelin en büyük özelliği 800’den fazla heykel ve resim kullanılmış dekorasyonunda. Hepsi Bulgar sanatçılara ait. Otelin girişinden üst katta bulunan lobiye, tuvaletlerden yemek masalarının üzerine ve tüm duvarlara kadar her yer sanatla dolu.

IMG_2802IMG_2803IMG_2804

Ayrıca otelin kapalı havuzu ve spası olduğunu da eklemem lazım. Otel çalışanları inanılmaz güler yüzlü ve yardımcı. Erken giriş yapabilmemiz için odaları hızlıca temizletiyorlar. Otelden çıkmamız öğleni buluyor. Dolayısıyla ilk iş şehrin en büyük ve yaya caddesi Vitosha’ya gidiyoruz. Aşağı yukarı 2,5 kmlik bir cadde burası,dükkanlar, restoran ve kafeler her yer cıvıl cıvıl.

IMG_2737

Öğle yemeğimizden sonra bütün caddeyi boydan boya yürüyoruz. Yürüyüş ve enerji harcama sonucu gelmeden önce mutlaka gidilecekler listesine eklediğim “Villa Rosiche” isimli pastaneye oturmak istiyoruz ancak kapıda acayip bir sıra var. Burası ara sokakta ufak bir ev.

IMG_2740

10 yıl önce açılmış ancak pasta konusunda çok iddialı. Yediğim misket limonlu cheesecake’ten sonra kapısında neden kuyruk olduğunu daha iyi anlıyorum. Mutlaka mutlaka tavsiye ediyorum bu küçük pastaneyi.

IMG_2744IMG_2746

Karnımızı iyice doyurduktan sonra Vitosha caddesinin başlangıcı denebilecek yerde Saint Nedelya Ortodoks kilisesini ziyaret ediyoruz.

IMG_2757

IMG_2762

Bulgaristan’ın %90’ı Hırisitiyan ve bu yüzdenin de büyük çoğunluğunu Ortodokslar oluşturuyor. 10. Yüzyılda inşa edildiği düşünülüyor bu kilisenin.1858’de yaşanan büyük depremden yara alıyor. Alaxander Nevski katedrali inşa edilene kadar Sofya’nın katedrali olarak söz ediliyor. 16 nisan 1925 tarihinde Çar’ın ailesine yapılan komünist terörist saldırı sırasında kilise yıkılıyor. I. Vasilijov ve Dimitur Tsolov isimli 2 mimar tarafından restorasyonu yapılıyor ve 1931 yılında tekrar açılıyor.

İkinci durağımız St George Rotundo kilisesi.

IMG_2773

54. Yüzyılda inşa edildiği söylenen bu kilise Sofya’da bulunan en eski yapı özelliğini taşıyor. UNESCO tarafından korumaya alınmış. Osmanlı döneminde cami olarak kullanılmış ve içerisinde bulunan muhteşem freskler üzeri boyanarak kapatılmış.20. yüzyılda tekrar keşfedilmiş bu freskler ve 22 peygamberin tasvir edildiği görülmüş.Kiliseyi bulmak çok kolay değil, bir tarafında Cumhurbaşkanlığı binası diğer tarafında ise Sofya’nın en lüks oteli olan Hotel Balkan bulunuyor.

Sofya’nın en büyük özelliklerinden biri bana kalırsa şehirde bulunan park sayısı. Şehrin tam göbeğinde Ivan Vazov ulusal tiyatrosunun da bulunduğu City Garden’a yürüyoruz kilise ve kalıntıları ziyaret ettikten sonra. Cumartesi günü olduğu için müthiş bir kalabalık var parkta.

IMG_2778

Çimenlere yayılanlar, koşturan çocuklar, müzik yapan gruplar, ve banklarda satranç oynayan her yaştan erkekler….

IMG_2782

Bu parkın en çok dikkatimi çeken yanı ise müthiş heykelleri. Sofya heykel açısından çok zengin bir şehir. Kafanızı çevirdiğiniz her yerde bizim Türkiye’de pek göremediğimiz!! mermer bronz heykeller var.

IMG_2779IMG_2780IMG_2781IMG_2783

Bu kadar dolaşmanın ardından otele dönüp dinlenmeye karar veriyoruz. Yolda bir metro istasyonuna rastlıyoruz. Bu istasyon inşa edildiği sırada (2010-2012) eski bir Roma şehri kalıntılarına rastlanıyor. Arkeologların yaptığı araştırma sonucu kalıntıların 4-6.yy’dan kalma olduğu anlaşılıyor.

IMG_2790Metro inşaatı bu kalıntıları koruyacak şekilde düzenleniyor. Kalıntıların bir kısmı camekanlarla korunuyor. Tam da bizim ülkemizde gördüğümüz davranışlar bunlar!

İtiraf zamanı… Bu seyahate çıkmadan önce Sofya’yı belki 20 sene önce içinden arabayla geçerek görmüş biri olarak çok eski, demir perde ülkesi, kasfetli bir yer gibi düşünceler vardı hepimizin kafasında. Hatta nasıl olmuş ta Avrupa Birliği’ne kabul edilmiş diye düşünüyorduk… Ve farkettik ki sanatına, geçmişine sahip modernleşme çabasında kesinlikle önü açık bir avrupa şehri Sofya. Parkları, müzeleri ve heykelleri kıskanmadım desem yalan olur. İstanbul’da yaşayıp Sofya’yı kıskanmak biraz enteresan değil mi??

Akşam yemeğimizi çok yorgun olduğumuz için otelde yemeğe karar veriyoruz. Anel Restoran yani otelin ana restoranı mönüsüyle ve dekorasyonuyla şaşırtıyor bizi. Yediğimiz her şey birbirinden lezzetli. Fiyatlar ise bir otel restoranı için oldukça uygun.

IMG_2799IMG_2798IMG_2795

Ertesi sabah otelin açık büfe kahvaltısını yedikten sonra yollara dökülüyoruz. İlk durağımız 1882 yılında inşaatı başlamış ve 1912 yılında resmi olarak açılmış Bulgar Ortodoks katedrali Alexander Nevski.

IMG_2819

1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında ölen Rus askerlerin anısına inşa edilmiş. Yüksekliği 52m olan katedralin çan kulesinin tepesi ve üzerinde bulunan haç tamamen altın kaplıymış. 10bin kişi kapasitesi olduğu söylenen bu katedral Balkanlarda ki ikinci büyük katedralmiş.

Bu katedralin bulunduğu parkta ayrıca Saint Nikolay Rus kilisesi, Meçhul Asker anıtı ve Ulusal Sanat Galerisi’de bulunuyor. Parkta haftanın her günü kurulan bir de bit pazarı var. Antika eşyalar, eski plaklar, komünist dönemden kalma bir çok eşya, ve bizim en çok dikkatimizi çeken Nazi askerlerine ait şapka, çatal bıçak ve bir çok eşyayı bulabilirsiniz.

IMG_2823IMG_2824IMG_2825IMG_2829

Parktan yavaş yavaş ayrılıyor ve öğle yemeğimizden önce bir şeyler içmek için Vitosha Caddesine geri dönüyoruz. Cumartesi kadar kalabalık olmasa da kafeler yine dolu.

IMG_2852Bulgar birasını denedikten sonra seyahat öncesi araştırdığım yerel yemekler yiyebileceğimiz bir restoran olan “Moma”’ya geçiyoruz.

Moma Bulgarca evlenmemiş kadın demekmiş. Restoran eski bir Bulgar evi. 3 katlı ve 140 kişi kapasiteli. İşleten aile aynı evin üst katında oturuyormuş. Geleneksel dekorasyonu ve yerel yemekleri tadabileceğiniz mönüsüyle mutlaka gidilmesi gerekenler listesinde.

Bize servis yapan garson Bulgaristan Türkü olduğunu söylüyor ve bizimle türkçe konuşuyor. Tavsiyelerini dinliyoruz ve hiç pişman olmuyoruz. Önden ısmarladığımız geleneksel bulgar mezeleri tabağından sonra  daha önce tatmadığım bir lezzet olan tavşanı deniyorum, annem fırında kuzu yiyor, çocuklar çok lezzetli bir tavuk yiyorlar. Yemek sonrası denediğimiz tatlılar da çok lezzetli olunca çok tatmin olmuş olarak kalkıyoruz restorandan. www.moma-restaurant.comIMG_2910IMG_2911IMG_2912IMG_2915IMG_2916

İstanbul’a dönmeden almak istediğimiz bir kaç şey var. Dolayısıyla “Central Sofia Market Hall” denilen Pazar yerine gidiyoruz.

IMG_2956

Ancak eskiden çok lezzetli olan Kaşkaval peynirini bulamıyoruz. Daha doğrusu dinlendirilmiş hali değil de taze kaşara benzeyen hali satılıyor her yerde. Kaşkaval yerine bulgar sucuğu alıyoruz. Bu sucuk yıllar önce bez içinde satılan eski türk sucuklarına benziyor sevenlerine tavsiye edilir 🙂

IMG_2801

Bu marketin hemen karşısında 1566 yılında Mimar Sinan tarafından tasarlanan ve Osmanlı tarafından inşa edilen Banyabaşı (Kadı Seyfullah Cami) cami bulunuyor. En büyük özelliği geniş kubbesi ve minare yüksekliğiymiş.

IMG_2955

Havanın bozmasıyla tren saatimizi beklemek üzere otele dönüyoruz. Otelimizin hemen yanında bir kumarhane var dolayısıyla annemle biraz vakit geçirmek için buraya giriyoruz. Tren saatimiz 21.00. Dönüş yolculuğunun en önemli kısmı Bulgaristan sınırına kadar uyumak için biraz daha uzun vaktimizin olması. Akşam yemeği için yanımıza sandviç alıp hemen uyumaya karar veriyoruz. Saat 01.30 civarı sınırdan geçiyoruz ve saat 06.30’da Halkalı’ya varıyoruz.

Herhangi bir iş günü kaybetmeden 2 gecemizi trende geçirerek güzel bir seyahat yaptığımızı düşünüyorum. Tabii yorucu değil desem yalan olur ama yine de değer bu keyifli tren yolculuğunu yapmak ve keyifli bir şehri gezmek için.

Trenle Sofya” üzerine 6 yorum

Yorum bırakın