Mayıs 2012’de Sinan iş seyahati için Marakeş’e gidiyorum hadi sende gel deyince 3 gün için o kadar uzun yol gidilirmi diye düşündüm. Ama sonra bu fırsatı kaçırmayayım yeni ülke yeni yerler göreyim istedim.
İyi ki de gitmişim.10.25’te İstanbul’dan kalkan uçağımız tam 5 saatlik yolculuktan sonra yerel saatle 13.25’te Kazablanka’ya indi. İlk intiba havaalanının karanlık ve eski oluşu,hatırlayanlar için Atatürk havalimanının 1980’ler de ki dış hatları gibi
İş seyahati olduğu için bizi karşılayan araç ile 240km uzakta ki Marakeş’e yola çıktık. Bozkır yollardan geçerek rahat bir yolculukla otelimize vardık.
Rezervasyonumuz şehrin en geniş caddesi Muhammed VI (52 yaşında ki Fas kralının adı) üzerinde bulunan Le Meridien N’fis (www.lemeridiennfis.com). Tavsiye edeceğim bir otel çok geniş bir alana yayılmış, bahçeler içinde geniş odalar.
İş seyahatine katılmış olduğum için verilmiş olan programa uymak durumundaydık. İlk akşam yemeğimiz özel bir mekanda yerel müzikler eşliğinde keyifli bir yemekti.
Şimdiden söylemeliyim pek damak tadıma uygun değil Fas yemekleri. Pastilla adında tatlı tuzlu bir turtayla başladık yemeğe, arkasından Tajin yedik. Tatlılarda sıklıkla kullanılan “Fleur d’oranger” denilen portakal çiçeği esansı pek benim sevdiğim bir tat değil.
Ertesi sabah erkenden yola çıktık, şehir turumuzun ilk durağı Marakeş deyince tavsiye edilen yerlerin başında gelen “Jardins Majorelle”.
1920’li yıllarda 12 dönüm arazi üzerine fransız ressam Jacques Majorelle tarafından yaratılmış. 1966 yılında Marakeş’e yaptığı seyahat sırasında ünlü modacı Yves Saint Laurent ve hem ortağı hem hayat arkadaşı Pierre Bergé tarafından keşfedilmiş. Mekanın satılık olduğunu ve bu alana otel yapılacağını öğrenen YSL 1980 yılında bu bahçeyi ve villayı satın almış, burada yaşamaya karar vermişler.Yıllar içinde botanik bahçesine bir çok renovasyon yapmışlar ve bugünki muazzam botanik bahçesi halini almış. 2008 yılında vefat ettiğinde külleri villasının bahçesine serpiştirilmiş. Bahçelerde kullanılan kobalt mavisinin insana huzur verdiğini düşünüyorum.
Şehir turumuza Koutubia camisi ve bahçeleri ile devam ettik. O muazzam görsel şölenden sonra şehir merkezi biraz karanlık kaldı tabii ama 70m yüksekliğinde ve kilometrelerce öteden görülebilen minaresiyle çok ilginç bir yapı. Bahçeler ise havuzlar, çeşmeler, güller ve portakal ağaçlarıyla çevrili.

Sonra ki durak 1554-1669’a kadar Fas’ı yöneten Saadian hanedanının mezarları. Bir sonra ki hanedanın sultanı bu mezarları talan ederse lanetleneceğinden korkmuş, ancak tüm erişimi engellemiş bu mezarlara. 1917 yılınca fransızlar havadan keşfetmişler bu harabeyi. Sabah erken saatlerde giderseniz hem sıra beklemezsiniz hem de fas’in o kavurucu sıcağından kurtulmuş olursunuz 🙂
Mezarlıktan çıkıp 10 dakikalık bir yürüyüşle Bahia sarayına vardık. 1866 yılında zamanın sadrazamı için inşa edilmiş bir sarayda daha sonra 14 yaşında tahta geçen oğlu Bou Ahmed yaşamış, Ahmed öldükten sonra saray çalışanları tarafından yağmalanmış ve aile açlık ve sefalete mahkum olmuş.

Son durağımız ölülerin toplandığı yer anlamına gelen Jmaa el Fna meydanı. Akşamları şehrin kalbi burası. Yılan oynatıcılar, hikaye anlatıcıları, falcılar, kına dövmesi yapanlar, yemek ve içecek tezgahları ile koskoca bir panayır gibi. Ben şahsen bu kadar kalabalık gürültülü meydanlardan çok hoşlanmıyorum ama yinede görmeye değer.
Bu noktadan sonra akşam yemeğine kadar kalan vaktimizi benim ısrarımla Marakeş’in meşhur pastanelerinden biri olan Amoud’a ayırdık. Yerel tatlılar ve fransız tatlıları bir arada çok hoş bir pastane.
Ancak seyahatin en büyük sürprizi o akşam bizi götürdükleri restoranmış meğer. Le Blokk… mutlaka mutlaka mutlaka fırsat yaratın gidin. Palmerai bölgesinde bulunan uluslararası mutfağa sahip bu restoranın en büyük özelliği canlı müziği. Yediğimiz her yemeğin lezzetli olması bir yana, sahnede ki performanslar çok etkileyiciydi.
Akşam 20.00- 01.00 arasında açık. Sahnede tek bir kişi şarkı söylemiyor. Aşağı yukarı 20 müzisyen sırasıyla birer şarkı söyleyip iniyorlar. Smokinli erkekler, sahne kostümlü kadın solistler Barry White, Ray Charles, Ella Fitzgerald, Louis Armstrong gibi sanatçıların şarkılarıyla 60-70’li yılları yaşatıyorlar sahnede. Etkilenmemek mümkün değil, gerçekten müthiş keyifli bir geceydi .http://www.leblokk.com
Son gün Sinan’ın toplantıları vardı, otelin bulunduğu caddeyi keşfe çıktım, Kraliyet tiyatrosu, Marakeş tren garı dışında fazla görülecek bir şey yoktu.
Son akşam yemeğimizi tüm turistik tavsiye veren kitaplarda bulunan Chez Ali’de yedik. 11 hektarlık bir alanda çadırlar içerisinde yemek yeniyor, bu sırada canlı müzik masaları dolaşıyor. Yemek sonrası tribünlere yerleştik, atlıların toplu halde tüfeklerini ateşlemesiyle başlayan akrobatik gösteriler. Açıkça beni pek etkilemedi,ama yediğimiz kuzu etlerinin tadı hala damağımda. Show bitiminde Tarkan çalması gecenin sürprizi oldu 🙂
Görmek istediğim yerler listesinde Fas yoktu belki ama bu iş gezisi sayesinde çok keyifli bir seyahat ettik ve değişik bir kültür görme fırsatımız oldu.