İsviçre notları

Beklenmedik bir anda, sürpriz çıkan seyahatlere bayılıyorum. Sinan’ın iş yaptığı firma hadi kalk gel seni gezdirelim dediğinde hemen bende atladım bu fırsata. Kayak kayan bir aile olmadığımız için İsviçre  listemizde üst sıralarda değildi. Üstelik ilk defa benim organizasyon anlamında hiç dahil olmadığım bir seyahat olacaktı 🙂

Sadece heyecanla Matterhorn’u görecek miyiz diye sordum, sen merak etme tabiki göreceksin kendini bize bırak dediler. Gerçekten unutulmaz bir seyahat oldu sayelerinde.

Günde karşılıklı 3 tane İstanbul –Cenevre uçuşu var. 09.10, 12.45 ve 16.10. Biz her zaman sabah uçuşlarını tercih ediyoruz ki günümüzden en iyi şekilde yararlanalım.img_0052

Sinan’ın toplantısı Nyon kasabasındaydı. Burası Cenevre’ye 35 dakika uzaklıkta, Fransa sınırında, Leman gölü kıyısında 20bin nufuslu bir kasaba. 3 gecelik seyahatimizin iki gecesi Fransa’nın Divonne kasabasında, 1 gecesi ise Zermatt’ta planlanmıştı.

carte-leman

Azıcık İsviçre’den bahsetmek istiyorum. Avrupa Birliği üyesi olmayan, çok güçlü bir para birimine sahip, yönetim şekli doğrudan demokrasi olan 8 milyon cıvarı nüfuslu bir ülke burası. Konfederasyonu oluşturan 26 kanton ve yarı kanton kadar 3000’e yakın şehir ve kır komünü de otonomiye sahip. Şöyle bir örnek verebilirim, ülkede yapılacak herşeye referandumla karar veriyorlarmış. Hükûmet sadece halkın istediğini uygulamak için var… Bir otoyol yapılacakmış bir kaç köyü kapsayacak. Bu köy halkları arasında referandum yapılmış, 2 köy kabul etmiş fakat diğeri etmemiş. Sonuç bizim alışkın olduğumuz gibi değil, otoyol başlıyor, kabul vermeyen köye gelince bitiyor ve belli bir kilometre sonra tekrar başlıyor. Yani sen istemedin ama biz yaparız o yolu demiyor kimse. Halkın istekleri ön planda ama bilindiği gibi çoook kurallı bir ülke İsviçre.

İsviçre ordusu da biraz enteresan. 42 yaşın altında ki her erkek askerlik yapmak zorunda olup kendilerine orduya ilk girdikleri zaman teslim edilen silahları evlerinde saklamakla yükümlüler. Bu şekilde her an savaşa hazır bir orduları var. Otoyollar savaş durumunda kullanılmak üzere çok kolay bir şekilde uçak pistine dönüşebiliyormuş. Ayrıca bir çok gizlenmiş tanksavar, sığınak ve uçak pisti bulunuyormuş. Çok liberal bir silah yasaları var, 4,5 milyon civarı silah mevcut ancak dünyada en düşük suç oranına sahip ülke…Aynı zamanda yaşam kalitesi en yüksek  ancak benim bugüne kadar şahit olduğum en pahalı ülke burası.

Çok fazla bilgi oldu ama gerçekten çok enteresan bir ülke, biraz bilgi vermekten zarar gelmez diyorum ve gezi kısmına acil geçiş yapıyorum 🙂

Uçaktan iner inmez her zaman ki gibi taşınabilir wi-fi cihazımı kiralıyorum. Mutlaka havaalanlarında bulunuyor, gitmeden önce kiralayıp konaklayacağınız otele bile göndertebiliyorsunuz.

Bizim ilk durağımız Nyon… Tabii gitmeden biraz araştırmış olduğumdan görmek istediğim bir kaç yer var bu kasabada. Ama ofiste biraz vakit geçirdikten sonra öğle yemeği için hemen yan kasaba olan Celigny’ye geçiyoruz. Portekizli ailenin işlettiği Buffet de la Gare isimli restorana geliyoruz.

1949  restoranın ilk sahibi olan Filistorf ailesi gölün meşhur balığı olan “Perche” tatlı su levreği tarifini yaratıyor. 1991 yılına kadar aile işletmesi olarak kalan restoran daha sonra portekizli Mr Matos ve eşine devroluyor. Müthiş lezzetli bir kaz ciğeri, bonfile ve tatlı su levreği yiyoruz. Tatlı olarak uzun zamandır yediğim en harika Creme Brulee…  (www.buffet-gare-celigny.ch) Aslına bakarsanız 3 gün boyunca yediğim her yemek her tatlı beklentimin çok üzerine çıkıyor.

Celigny ile ilgili önemli bir bilgi Elizabeth Taylor ile 10 yıl kadar evli kalmış Oscar, BAFTA, Tony ve Altın Küre ödüllü büyük oyuncu Richard Burton’ın 1984 yılında beyin kanamasından Celigny’de vefat etmesi ve burada gömülmesi. (Ziyaret etmek isteyenler için Vieux Cemetery de Cligny mezarlığında)

Yemeğin ardından Sinan ofise toplantıya bende kasabayı keşfe çıkıyorum. En yakın arkadaşım Ceren bana sen gölsün demişti. Gerçekten doğru… en mutlu olduğum yerlerin genelde göl kıyısı olduğunu farkettim. Durgun, sakin, huzurlu.

img_0069

Leman gölü’de aynen bu şekilde. 18bin nüfuslu Nyon çok sakin sokaklarda pek insan yok.  Tertemiz bir havası güzel bir yürüyüş parkuru, küçük sokakları var. Tenten severler Turnosol Olayı (l’Affaire Tournesol) bölümünde kaptan Hadok ve Tenten’in Profesör Turnosol’ü bulmak için Cenevre’ye oradan da Nyon’a geçtiklerini hatırlarlar belki 🙂

Ayrıca futbol severler için önemli bir kasaba, UEFA Avrupa ligi ve şampiyonlar ligi kura çeklişleri burada yapılıyor.

img_0078img_0081

img_0084

img_0098

Cenevre sınırından başlayan ve Lozan’a kadar uzanan 60kmlik ve birçok kasabadan oluşan göl kıyısına La Côte deniyor. Fransız edebiyatında Mme de Stael olarak tanınan yazar Germaine Necker’in 1803 yılında Napolyon Paris’inden kaçarak Coppet’ye sığınıyor. Burada aralarında Madam de Recamier ve Chateaubriand gibi önemli isimlerin bulunduğu bir çevre ediniyor. Arkadaşlarından biri söyle söylemiş: “Coppet’nin bir günlük entelektüel üretimi, dünyanın herhangi bir yerindeki bir yıllık entelektüel üretimini aşar”. Arabanız varsa bu sahili dolaşıp kasabaları rahatlıkla keşfedebilirsiniz.

Şehir turu ve toplantı faslı bittikten sonra akşam yemeğine kadar biraz dinlenmek için otelimize yerleşiyoruz. Nyon’a 10km uzaklıkta ki Fransız kasabası Divonne’da otelimiz. Fiyat-kalite anlamında çok daha makul Fransa.  Divonne les Bains zamanının en büyük kumarhanesine sahip aynı zamanda bir spa kasabası. Jura dağları ve Leman gölü arasında yer alıyor. Konaklama için www.domainededivonne.com adresine bakabilirsiniz. Biz otelden çok memnun kalıyoruz.

img_0128

 

Hatta otelde Ela’nın Kırmızı Balonu karşılıyor beni :)))

img_0110

Akşam yemeği için Nyon’un Cheserex semtinde bulunan ve yine bir portekizli tarafından işletilen Auberge des Platanes isimli restorana gidiyoruz. (www.lesplatanes.ch)

img_0130

Müthiş tatlı restoran sahibesi Ivana Rodrigues bütün müşterilerle tek tek ilgileniyor. Hatta servise bile dahil oluyor. Mantar zamanı olduğundan müthiş bir yabani mantar tabağı ardından dil balığı yiyorum.

 

Yemeğimi sipariş ettikten sonra aklım gözümüzün önünde Ivana Hanım tarafından hazırlanan Steak Tarter’da kalıyor. Bizim haricimizde neredeyse bütün misafirlerin tercihi bu yemek.. Vurucu nokta ise yemeğin sonunda yediğim Cointreau ve narenciye soslu soğuk sufle…. Gerçekten nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum. Her akşam bir tane yemek isteyeceğim cinsten bir tatlı. (Yazarken bile ağzım sulandı)

img_0134

Daha ilk günden bu kadar çok ve lezzetli yemek yedikten sonra seyahatin kalanı için endişeleniyorum…

Ertesi gün yolumuz uzun, gezeceğimiz yer çok. Akşam Zermatt’da kalacağımız için kalın tüm eşyalarımızı toplayıp Sinan’ın iş ortakları olan Joao ve Fernanda ile yola çıkıyoruz. Blog yazdığımı bilen Joao yol boyunca bana ufak bilgiler veriyor. O bilgiler bana bu notları yazarken çok yardımcı oluyor 🙂

İlk durağımız Montrö. 1923 yılınca Lozan anlaşması ile beraber imzalanmış Montrö Boğazlar sözleşmesi hepimizin tarih derslerinden aklında kalmıştır. (Çok sevgili lise tarih hocam Canan Atınç’a sevgilerimi yollayayım bu vesileyle)

Montrö şehri 1967 yılında Atlantic Records’un sahipleri Ahmet ve Nasuhi Ertegün’ün büyük katkılarıyla Claude Nobs, Geo Voumard ve Rene Langel tarafından başlatılan ve o yıldan beri her  temmuz ayında  leman gölü kıyısında gerçekleşen tüm dünyaca tanınan en büyük jazz festivallerinden  birine de ev sahipliği yapıyor.

img_0155

Aracımızı şehir merkezine park edip yürümeye başlıyoruz. İlk gözümüze çarpan meydanda bulunan büyük jazz ustalarının heykelleri. Göl manzarası da eklenince şehir bizi anında etkiliyor.

 

Freddy Mercury bir süre burada yaşamış ve Queen grubuyla son albümünü burada doldurmuş,  Göl kıyısında  Place du Marché’de 3m uzunluğunda bir heykeli var.

img_0174

2009 yılında müziği bırakan Tina Turner amarikan vatandaşlığından da ayrılmış ve isviçre vatandaşı olmuş. 20 seneden fazladır İsviçre’de yaşıyor. Bu müzikle dolu şehirde de evi olduğu söyleniyor. Ünlülerin bu şehri sevmelerinin en büyük sebeplerinden biri de sanırım La Prairie isimli meşhur kozmetik markasının kliniğin burada bulunması.  Ayrıca bu şehirde bulunan fin-de-siecle otelleri yıl boyunca birçok turisti ağırlıyor. Hatta Lolita’nın yazarı Vladimir Nobokov son günlerini bu otellerin birinde geçirmiş.

Göl kenarında inanılmaz  bir heykele rastlıyoruz. 2015 Bienali  için isviçreli Sarah H. tarafından yapılmış. Eserin adı “et si ma bille était la lune”  yani “ya benim oyuncak bilyem ay olsaydı”Tek kelime ile muhteşem!!!

img_0179

Göl boyunca yürüyüş yaptıktan sonra listemize tik atıp bir sonraki durağımız için yola çıkıyoruz. Az zamanda çok işler başarma peşindeyiz 🙂

img_0169

Günün ikinci durağı bir tepenin üzerine kurulmuş büyük ortaçağ kasabası Gruyeres. Sanki bir film platosu görünümünde.

img_0195

 

12. Yüzyılda Gruyeres kontlarının yaptırdığı bir şatosu var.

img_0217

Şehrin en büyük sürprizi Yaratık (Alien)  filminde ki ana karakteri tasarlayan sürrealist İsviçreli ressam ve heykeltraş HR Geiger’in müzesi ve bu müzenin inanılmaz kafesi.

Grubun diğer üyelerinin merakını cezbetmediği ve vakit darlığından dolayı  müzeyi gezmiyoruz müzeyi ve kasabanın kendine özgü lezzetlerini tatmak için Cafe Restaurants des Remparts ‘a oturuyoruz. (www.remparts-resto.com)

Güzel bir ev yapımı terin’in ardından tam bir isviçre klasiği olan peynir fondüsü yiyoruz. Yemeğimizi bu kasabaya özgü duble kremayla servis edilen bezeyle bitiriyoruz. Muhallebi kıvamında ki bu krema daha önce tatmadığım kadar lezzetli bir krema. Bazı restoranlarda bezenin yanında taze meyvelerde sunuluyormuş. Gidersiniz mutlaka deneyin eminim benim kadar beğeneceksiniz.

 

img_0199img_0201img_0206

Gruyeres’den sonra ki durağımız gece konaklayacağımız Zermatt. Yolumuz aşağı yukarı 180 km cıvarında.

Kayakseverlerin çok iyi bildikleri bir kasaba Zermatt. Araba giremiyor bu köye. Tasch köyüne arabayla gidip otoparka bırakıyoruz arabamızı. Buradan 20 dakikada bir kalkan trenle  Zermatt’a geliyoruz. Mevsim henüz sonbahar olduğu için şehirde kar yok. Ancak dağların tepesi kayak yapmaya müsait.

IMG_0256.JPG

İlk iş hemen merkezde ki otelimize yerleşiyoruz. (www.schlosshotelzermatt.ch)

Bu kasaba kış aylarında müthiş kalabalık oluyormuş, biz nispeten sakin halini görüyoruz. Akşam kasabada ki restoranların birinde yemek yiyoruz.  Ertesi sabah Matterhorn’la buluşmak üzere erkenden yatıyoruz.

Sabah sıkı bir kahvaltının ardından dağa çıkmak için alternatiflerimizi öğreniyoruz otelden.

img_0269

Tren yada teleferik seçeneklerimiz. Biz Gornergrat tren yolunu tercih ediyoruz. Bu tren birkaç durakta duruyor. Aralarda inip yürüyerek yukarı çıkma şansınız var ancak çok iyi ekipmana sahip olmanız ve yürüyüşe alışkın olmanız şart.  Bizim bu trenle ilk durağımız Rotenboden Riffelsee 2815m.

img_0433

Şehirde çok tatlı bir hava varken bu yükseklikte sıfırın altına iniyor. İndiğiniz yerde dik bir yamaç var, dikkatlice buradan inerseniz Riffelsee adı verilen gölün kıyısına geliyorsunuz. Eğer şanslıysanız bulut yoksa o muhteşem Matterhorn bütün haşmetiyle karşınızda, bizim gibi biraz da ha şanslıysanız ve rüzgar yoksa dağın göle yansıması ile kalbinizi durduracak bir manzarayla karşılaşıyorsunuz.

img_0317

img_0412

O anda ki hislerimi anlatmam mümkün değil, dedim ya ben bir göl insanıyım. O göl bir dağın tepesinde de olsa şehrin göbeğin de de beni aynı derece mutlu ediyor.  Biz İstanbul’da bu kadar oksijene alışık olmadığımız için nefes almakta zorluk çekiyorum. Ciğerlerim alışık değil tabii.

Matterhorn’dan bahsetmek lazım bu noktada. Klasik piramit biçimiyle 4478m yüksekliğinde en çok fotoğrafı çekilen dağlardan biri. Dağın bir yüzü İtalya diğer yüzü ise İsviçre’ya bakıyor. Bu muhteşem dağ İsviçre’nin en meşhur çikolatalarından birinin logosu için ilham kaynağı olmuş. Toblerone logosu üzerinde bu dağın resmi ve Bern şehrinin sembolü denebilecek bir ayı resmi var.

Bir sonra ki trene yetişip çıkabileceğimiz en yüksek noktaya çıkıyoruz. Gornergrat 3089m!!

img_0444

Manzara yine çok nefes kesici, tek farkı burası daha kalabalık çünkü restoranlar ve bir otel mevcut burada.

img_0441

Bu kadar oksijen karnımızı acıktırıyor ve buranın tek oteli olan 3100 Kulmotel’in restoranına oturuyoruz.  (www.gornergrat-kulm.ch)

img_0447

Çok lezzetli bir sarmısak çorbası, sosis ve rösti (bir çeşit patates mücveri), bölgeye özgü kurutulmuş grizon eti yedikten sonra trenimizi kaçırmadan aşağı iniyoruz. Daha sonra da Tasch kasabasına dönmek için diğer trene yetişiyoruz.

 

(Not:Zermatt’ta oteller genelde şehir içinde. Kayak yapmak için mutlaka teleferik yada trenle pistlere çıkmak gerekiyor.)

Tasch’ten arabamızı alıp Unesco dünya mirası listesinde bulunan Lavaux üzüm bağlarına doğru yola çıkıyoruz. Montrö ile Lozan arasında yer alan bu bağları görünce İsviçre’de de şarap mı varmış sorusunun cevabını alıyoruz.

Bu bölgede hayatımızda ilk ve büyük ihtimal son defa self servis bir şarap dükkanına götürüyorlar bizi.

Küçücük bir dükkan burası. Kimse çalışmıyor içeride. Siz denemek istediğiniz şarabı tadıyor, şişenizi alıyor ve kasaya ücretini koyuyorsunuz. Daha sonra yanında bulunan bir listeye aldığınız şarabın adını, hangi ülkeden geldiğinizi yazıyor ve çıkıp gidiyorsunuz. Çok kısa zaman önce bir kamera koymuşlar,  çok özür diliyorlar bir kaç münferit olay yüzünden kamera koyduk kusura bakmayın, dürüst insanlara çok teşekkür ederiz yazıyor duvarda ki bir notta..

Bizde 2 şişe şarap alıp ödememizi kutuya koyup şaşkınlık içinde çıkıyoruz dükkandan. İsviçre’nin daha önce gittiğim hiçbir ülkeye benzemediğini söylemiştim değil mi? :))

Saat akşam yemeğine yaklaşırken Joao tam av hayvanları dönemi olduğunu yemek isteyip istemediğimizi soruyor. Nyon’un bir bölgesi olan Duillier’de  Auberge de l’Etoile isimli restoranda muhteşem bir geyik eti ile seyahatimize son noktayı koyuyoruz. Av hayvanları genelde kestane ve meyvelarla sunuluyor. Pamuk gibi yumuşak bir et ve gerçekten çok lezzetli.

img_0502img_0503

 

Yine karnımız şişmiş ama müthiş mutlu olarak Divonne’da ki otelimize dönüyoruz. Bu kadar kısa zamanda bu kadar çok şey görüp, böyle lezzetli yemekler tadıp, daha çok daha fazla görülecek şey var İsviçre’de diyerek ertesi sabah Cenevre’den İstanbul’a dönüyoruz.

Sinefil’in notu: Çocukluğunuza dönün ve Heidi filmlerini seyredin.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s