Zeze ile Paris – 2

Uzun aradan sonra geleneksel anne kız Paris seyahatlerimizin devamını paylaşmak istedim 🙂

***

 

2015 yılında ilkokul öğrencisi olan Zeze için ancak Şubat tatilinde organize oluyoruz. Ama bu bizim için unutulmaz bir tatil oluyor çünkü en sevdiği sınıf arkadaşı Dora ve ailesi de aynı tarihlerde Paris’te. Hatta o sene artık Disneyland’e gitmeyiz derken Dora’ların gideceğini öğrendiğimiz için beraber yapıyoruz bu programı. Çocuklar için unutulmaz bir hatıra oluyor.

 

Yine bir 07.45 uçağıyla iniyoruz Charles de Gaules’e…Bu sefer airbnb’den kiralıyoruz evimizi ama yine aynı sokakta. Vazgeçilmez rue du Dragon 🙂

IMG_8053

IMG_8254

İlk günümüzü daha rahat geçiriyoruz. Cafe de Flore’da başlayıp yine bir Giovanna tavsiyesi olan Pré au Clercs’de öğle yemeğiyle devam ediyoruz. Bu restoran Saint Germain’de Rue Bonaparte’ta. İçerisinde ağaçlar olan tipik fransız yemekleri servis eden ve hergün ayrı bir günün mönüsü çıkaran bir brasserie burası. Zeynep tipik çocuk tabağı yerken ben soğan çorbası ve keçi peynirli salata yiyorum.

 

Restorandan çıktığınızda hemen bir iki bina sonra La Duree pastanesi var. Alın elinizi makaronları yolunuza devam edin, benim tavsiyem tuzlu karamelli makaron 🙂

 

İkinci günümüz yine Eurodisney’e ayrılmış ancak bu sefer Dora ile beraberiz yani hem kız hem erkeklerin ilgisini çeken oyuncaklara ve aktivitelere katılacağız. Detaylar yakında Eurodisney yazısında 🙂

IMG_8112IMG_8165

Üçüncü gün programımız Place de la Bastille yani Bastil Meydanı ile başlıyor. 1,8 yada 5 numaralı hatlar bu meydandan geçiyor. Meydan 14 temmuz 1789 yılında yapılan fransız devriminin başlangıç noktası. Meydanda bulunan hapishanenin halk tarafından basılması ve mahkumların serbest bırakılması ile başlayan dönem.

IMG_8261

 

Place de la Bastille’den yürümeye başlayıp Place des Vosges’a geliyoruz yani Le Marais bölgesinin kalbi.

IMG_8274

Meydanda biraz dolaşıp Carette isimle pastane/cafede oturuyoruz. İlk şubesi 1927 yılında Trocadero’da açılan bu mekanda pastalar makaronlar inanılmaz lezzetli.

Sadece kahve içip Marché des enfants Rouges isimli Pazar alanını gezmeye gidiyoruz. 16. Yüzyılda burada bulunan yetimhaneden alıyor ismini. Paris’in en eski kapalı pazar alanıymış burası.Öğle yemeği için L’as du falafel’i tavsiye edebilirim tabii eğer falafel seviyorsanız.

Marais bölgesinde çocukların ilgisini çekebilecek Picasso müzesi ve sihir müzesi bulunuyor.

Biz buradan metroya atlayıp Rivoli tarafına geçiyoruz. Amacımız 1903 yılında açılmış Angelina adlı pastanede o çok ünlü sıcak çikolatayı tatmak. Zeze’de benim gibi yemek yemeğe yeni tatlar keşfetmeye meraklı olduğu için ufak çaplı bir gurme turu oluyor bizim seyahatlerimiz.

IMG_8287

Kahve pasta ikilisinden sonra hemen karşımızda Concorde meydanında bulunan dönme dolaba binmek istiyor Zeze.. Havanın açık ve güneşli olmasından dolayı güzel bir Paris manzarası seyretmek üzere biniyoruz dönme dolaba. Gerçekten çok keyifli, denk gelirseniz mutlaka binin. Bu 100m çapında ki dönmedolap 1900 yılında adını Paris Dünya Fuarı olarak çevirebileceğimiz Exposition Universelle de Paris sırasında açılmış. Yine bir çok mekan gezdiğimiz günümüzü tamamlıyoruz ve eve dönüyoruz.

 

Dördüncü günümüzün ilk durağı Musee Grevin yani mumya müzesi. Bu kadar büyük ve içeriği dolu bir müzeyle karşılaşacağımızı bilmeden yola çıkıyoruz. Dünyada 4 şehirde bulunuyormus bu müze; Paris, Montreal, Seoul ve Prag.

1882 yılında açmış müze kapılarını. Sürekli yenileniyor, yeni kişilikler katılıyor müzeye. Sanatçılar, sporcular, tarihsel kişilikler, modacılar, aşçılar ve politikacılar dahil 200’e yakın balmumu heykeli var. Senede 800.000 ziyaretçisi varmış müzenin.  8 veya 9 numaralı metro hatlarıyla ulaşılıyor. www.grevin-paris.com  Biz gezerken inanılmaz eğlendik.

 

Müze çıkışı Zeze en önemli keşfimizi yapıyor. Öğle yemeği için etrafa bakınırken bana bir restoranı gösterip buraya girelim diyor. O güne kadar nasıl oldu bu restoranı kaçırmışız diye düşünüyorum. Girdiğimiz restoran 1896 yılında açılmış Bouillon de Chartier.

IMG_8542

Biz saat 15.00 cıvarı orada olduğumuzdan çok büyük bir kalabalıkla karşılaşmıyoruz ama öğle saatlerinde uzun kuyruklar olduğunu öğreniyorum sonradan.

 

Müthiş lezzetli bir yemek ve komik bir hesap ödedikten sonra kalkıyoruz ve Saint Germain’e dönüyoruz. Metro istasyonunun hemen yanında bulunan Saint Germain kilisesinde ertesi akşam Gospel konseri afişini gören Zeze beni buraya götür diye ısrar ediyor. Biletimizi alıyoruz tabii. Bir süredir instagramdan takip ettiğim ve mutlaka denemeliyim dediği “L’éclair de Genie” isimli müthiş ekler pastanesine uğrayıp akşam için kendimize bir paket yaptırıyoruz. O eklerleri yedikten sonra başka hiçbir pastayı beğenme ihtimalimiz kalmıyor. Her mevsim meyvelere göre yeni tatlar çıkaran bir pastane burası. www.eclairdegenie.com sitesini yada instagramda @eclairdegenieofficiel hesabını takip ederseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız

IMG_8596

Son günümüzde sabah erkenden Dora’larla buluşmaya gidiyoruz. Centre Pompidou’da Jeff Koons sergisi var. Çocukların hoşuna gideceğini düşünüyoruz. Burada çocukların ilgisini çekecek atölyeler ve sergiler oluyor sürekli. Gitmeden mutlaka sayfasına girip bakmakta fayda var. www.centrepompidou.fr

 

IMG_8602

 

Çocuklar inanılmaz keyif alıyorlar. Tüm merkezi gezip ayrılıyoruz. Öğle yemeği için yine bir Giovanna tavsiyesi olan Le grand Bistrot, rue Saint Severine /Saint Michel bölgesinde. Burası tamamen fransız spesiyaliteleri sunuyor. Peynir fondüsü, raclette, reblochonnade gibi peynir ağırlıklı bir mönü, yada taş üzerinde pişen etlerden sipariş edebilirsiniz.

IMG_8686

Saint Michel’de bir çok kitapçı var. Kapı önlerinde 1 euro’ya satılan kullanılmış kitaplar, hediyelik kitaplar, çocuk kitapları… Biz bir süre kendimizi burada kaybediyoruz 🙂

Akşam yemeğine kadar biraz eve uğrayıp yemek saati bir sene önce gittiğimiz Au Saint Benoit’ya gidiyoruz. Garson inanılmaz. bizi tanıyor, siz daha önce de geldiniz yine bu masada oturdunuz diyor.

IMG_8702

Yemeğimizi yedikten sonra kiliseye Gospel konserine gidiyoruz. Gerçekten çok etkileyici bir konser, iyi ki Zeze istemiş ve bana bilet aldırmış. Son gecem için gerçekten çok keyifli bir seçim oluyor.

https://www.youtube.com/watch?v=VOklfbOhcwA

 

***

Ve gelelim 2016 şubat ayına. Zeze artık 7 yaşında. Programımız biraz değişiyor seneler içinde. Ama asla 07.45 uçağı ve Rue du Dragon’da tutulan evler değişmiyor.

 

Evimize yerleşip Saint Germain caddesinde bulunan Cafe Louise’e oturuyoruz. Keyifli bir öğle yemeği ardından Seine nehri kenarında güzel bir yürüyüş yaparak Saint Michel’e doğru yürüyoruz. Rue de la Bucherie’de bulunan  Shakespeare and Company isimli müthiş kitapçıyı göstermek istiyorum Zeze’ye. İnsanın kendini kaybedebileceği bir yer burası. Hemen yanında kendi kafesi var.

IMG_9302

 

Bu kafeden 50m ilerde küçük bir park keşfediyoruz. Aslında minik bir meydan burası. Square Rene Viviani.. yolunuz düşerse bir kahve alın ve burada soluklanın. İlk günümüzü market alışverişi ve bir gelenek haline gelen Eclair de Genie pastalarıyla sonlandırıyoruz.

IMG_9289

İkinci gün ilk durağımız Cafe de Flore. Saint Germain’de bulunan iki kafede saatlerimi geçirebilirim büyük ihtimalle. Ama bu sefre ki sabah kahvelerinin bir amacı var. 6 ay önce annem sabah kahvesini içerken Dany Brillant’ı görüyor köşede ki kiosktan gazete alırken.  Çünkü hemen orada ki sokakta oturuyor kendisi…Beni tanıyanlar bilir kendisine olan sevgimi 🙂 acaba bende rastlar mıyım sevdasıyla sabahları kahve içmeye karar veriyoruz Zeynep’le.

IMG_9341

Daha sonra ilk durağımız Orsay müzesi. Eski bir tren garı olan bu müze gerçekten hem çocukların hem büyüklerin ilgisini çekecek nitelikte.

Zeynep elimden telefonu alıp resimlerin ve heykellerin fotoğraflarını çekmeye başlıyor. Bir çok tanıdık eser var burada. Van Gogh, Degas, Manet, Cezanne,Renoir, Caillebotte, Gaugin, Lautrec, Klimt gibi isimlerin eserlerini yakından görmek büyük bir keyif. Çocuklar anlamaz sıkılır diye düşünmeyin, bu yaştan başlamak lazım ki alışsınlar ve benimsesinler.

IMG_9364

 

Orsay müzesi bence başlangıç için çok makul. Bu müze biletini alırken aynı anda Orangerie müzesinin biletini de alabiliyorsunuz. Bizde böyle yaptık. Biletleri aynı gün kullanmak zorunda değilsiniz. Böylece 2 gün için aktivite aramak zorunda kalmazsınız

 

 

Müze sonrası yürüyerek Jardin de Tuillerie /Tuillerie bahçesi’ni geçiyoruz. Hedefimiz rivoli’de bulunan “Le Soufflé” isimli restoran. Adından da anlaşılacağı gibi sufle restoranı burası. Mönüsünde çocuklar için seçenekler olan bir mekan. Tavsiyem sağlıklı olsun bari deyip ıspanaklı sufleyi seçmemeniz, zeze yiyemedi bile gerçekten lezzetli değildi. Ama peynirli, jambonlu, çikolatalı, elma ve kalvadoslu suflesi müthiş lezzetliydi.

www.lesouffle.fr

 

Güzel öğle yemeğimizden sonra ikinci durağımız Opera’da bulunan “Ulusal Opera binası Garnier”

IMG_9512

Müthiş bir salon, müthiş bir fuaye, mutlaka görülmesi gereken bir mekan. Sahnenin olduğu bölüme girme imkanımız olmuyor çünkü ertesi gün prömiyeri yapılacak bir modern bale gösterisinin son provası var. Ancak ufak bir locayı açmışlar sırayla gidip azda olsa seyredebiliyorsunuz. Ben 5 dakika seyredip çıkıyorum ancak Zeynep’i alamıyorum oradan. Gözleri sahneye kilitlenmiş provayı seyrediyor. Önceden bilet almadığıma pişman oluyorum.

IMG_9519

www.operadeparis.fr bir daha ki sefere mutlaka bir gösteriye bilet almak üzere salondan ayrılıyoruz.

O heyecanla çıkıp opera binasının hemen karşısında bulunan  1862 yılında açılmış Cafe de  la Paix’de oturuyoruz. Bir önce ki yazımda söylediğim gibi bu şehirde hep …den beri yazılı tabelalar var. Her yer eski, ama yıkılmıyor bizim ülkemizde olduğu gibi. Aynı şekilde korunuyor. Şehir bu şekilde tarihini muhafaza ediyor.

Bu yüzden “Paris’te gece yarısı” filminde görülen mekanlar en az 100 sene önce açılmış ve hala açık. Filmi çekmek için stüdyo kurmak gerekmiyor zaten tarih şehrin içinde hala capcanlı duruyor.

Üçüncü günümüz Champs Elysee ila başlıyor. Tipik bir Disney store alışverişi yapılıyor, sürekli müze gezip çocuğu sıkmamak lazım tabii J Öğle yemeği için “Leon de Bruxelles” tercihimiz oluyor. Yine çocuk mönüsü köfte ve patates seçiyor Zeynep. Ama ufak porsiyonlarda midyelerde var çocukların yiyebileceği.

 

Yemek sonrası yürüye yürüye Orangerie müzesine geliyoruz. Müze Tuillerie parkında, yani Louvre müzesinin de içinde bulunduğu o upuzun parkın içinde. En önemli göreceğiniz eser tüm duvarı kaplayan “Monet’nin Nilüferleri” Karşısına geçip uzun uzun seyredebilirsiniz. Fransa’nın Provans bölgesinde bulunan Giverny kasabasında ki bahçesinde bulunan nilüferlerden esinlenmiş Monet.

IMG_9581IMG_9587IMG_9594

 

Müze çıkışı yine aynı bahçelerden geçerek Saint Germain’e dönüyoruz. Gelmeden önce keşfetmiş olduğum bir pastane var.  Saint Germain des Pres meydanından içeri girince rue Furstenberg isimli ufak bir sokakta bulunan “La Maison du Chou” .

 

Şu hamuru denilen profiterol toplarının içine değişik kremalar koyularak servis ediliyor. İçeride 2 masa var. Genelde paket yaptırıyor müşteriler. Keyifle paketimizi almış eve dönerken şans eseri karşımıza “Richart” isimli minik bir pastane çıkıyor. Miniminicik makaronlar ve el yapımı çikolatalar var burada. Zeynep bir makaron delisi olduğu için onunda gönlünü yapıp eve dönüyoruz.

IMG_9687

https://www.tripadvisor.com.tr/Restaurant_Review-g187147-d4304511-Reviews-La_Maison_du_Chou-Paris_Ile_de_France.html

http://www.chocolats-richart.com/chocolat/

Dördüncü günümüz Lafayette’in oyuncak ve gurme bölümlerini gezmekle başlıyor.Öğle yemeği için Zeynep’e söz verdiğim Bouillon de Chartier’ye bir kere daha gidiyoruz. Benim keşfettiğim restoran diyor Zeynep oraya.

 

IMG_9720

Beşinci ve son günümüz ise geleneksel hale getirdiğimiz aile fertlerine kart atmakla başlıyor. Zeynep tek tek yazıyor kartları, pulları yapıştırıyor. Bir önce ki sene ilk kart attığımızda bu kartlar nasıl ulaşacak istanbul’a ve herkesin evine diye sormuştu. O jenerasyonun kafasında  epostanın karşı tarafa ulaşması gayet mantıklı ama bir kağıt parçasının başka bir ülkeye gitmesi mantıksız. Neyse ki bu gelenek sayesinde kartların  ve el yazısı mektupların çok değerli olduğu anlayacak. Anneannesinin, babaannesinin buzdolabının üzerinde yolladığı kartları görünce ok heyecanlanıyor. Umarım yıllarca sürdürebiliriz bu geleneği…

IMG_9784

Kart faslından sonra az önce bahsettiğim Paris’de geceyarısı filminde başrol oyuncusunun Ernest Hemingway ile karşılaştığı restoran “Le Polidor”a gidiyoruz. Bu restoran 1845 yılında açılmış ve kredi kartı geçmiyor. Müthiş lezzetli geleneksel fransız yemekleri yiyoruz. Dedim ya seyahatlerimiz mini gurme turu şeklinde gelişiyor seneler içinde 🙂

IMG_9787

 

Yemek sonrası hiç üşenmeden ilk gün gittiğimiz Rene Viviani parkına gitmeye karar veriyoruz. Bu parkın tam yan sokağında “Odette” isimli minik bir pastane var. Burası da Choux konusunda uzmanlaşmış.

www.odette-paris.com

Paketimizi yaptırıp yorgun argın eve dönüyoruz. Paris pastaneleri ayrı bir yazı konusu J

2017 yılı Paris seyahati için şimdiden listeler hazırlanıyor. Zeynep 8 yaşında olacak. Bakalım neler görmek isteyecek, neler keşfedeceğiz… Geleneksel anne-kız seyahatimiz bir kaç sene sonra Ali’nin katılmasıyla devam edecek. Her sene gelişerek kendimizi yenileyerek yeni yerler keşfederek. Daha çok görecek müze, yenilecek yemek ve içelecek kahve var. Zaman içinde kahveler karşılıklı tokuşturulan kadehlere dönüşürse benden mutlusu yok. Annemle ben yıllardır büyük keyifle seyahat etmeye devam ediyoruz umarım aynı keyfi Zeynep’te alır.

Her sene sıkılmıyor musun hep aynı hep aynı diyenlere Audrey Hepburn’un bir cümlesiyle cevap vereyim: Paris is always a good idea!! (Paris her zaman iyi fikirdir!)

IMG_9233

 

 

 

Yorum bırakın