4 kız daha önce Berlin’e yaptığımız Noel pazarları seyahatinin ardından benim üniversiteyi okuduğum Belçika’ya gitmeye karar verdik.
Bu sefer 4 gecelik yaptığımız programda 3 ülke ve birçok şehir vardı. Şoförlüğüne müthiş güvendiğimiz Başak direksiyonda toplam 1000km yol yaptık.
3 kız İstanbul-Düsseldorf uçağıyla seyahatimiz başladı. Aslı’da bizimle aynı saatlerde Paris-Düsseldorf trenine bindi.
Düsseldorf havaalanından kiraladığımız arabamızla yolları karıştıra karıştıra tren garına vardık. Aslı ile buluşup ilk durağımız olan Aachen’a doğru yola çıktık.
Babamın işleri dolayısıyla çocukluğumda bir çok tatilimi geçirdiğim Aachen ikinci bir ev gibidir benim için. Noel pazarı ise çok keyiflidir.
Her sene 1,5 milyon ziyaretçinin gezdiği noel pazarı Marktplatz’da ve bu meydana çıkan küçük sokaklarda kuruluyor. Genelde kasım sonu açılıyor ve noel günü kapanmış oluyor. Yeme içme konusunda gayet iddialı olduğunu söylemem lazım.
Arabamızı meydana çok yakın bir otoparka bıraktıktan sonra küçük Aachen sokaklarından dolaşa dolaşa meydana varıyoruz. İlk işimiz sıcak şarabımızı alıp soluklanmak oluyor.
Bu meydanda Rathaus yani belediye binası bulunuyor. 14. Yüzyılda inşa edilmiş ve 18. Yüzyılda gotik tarza dönüştürülmüş bu bina çok görkemli. 10.00 – 18.00 arası gezilebiliyor. Noel pazarına gelmişken vakit ayırıp gezmenizi tavsiye ederim.
Aachen’ın sokak heykelleri de çok ilgi çekici. Genellikle bronzdan yapılmış bu heykellere şehrin her tarafında rastlayabilirsiniz. Benim favorilerim
* Aachener Wetter (Damen mit Regenschirm)
* Puppenbrunnen
* Printen madchen
* Kreislauf des Geldes
Güzel bir Aachen gününden sonra Liege/Belçika’ya doğru yola çıkıyoruz. 54 km’lik bir yolumuz var, yarım saatte varıyoruz ve airbnb’den kiraladığımız evimize yerleşiyoruz. Evimiz Noel pazarının olduğu meydana çok yakın, hemen çıkıp pazar kapanmadan bir bira içiyoruz. Belçika ve bira birbirinden ayrılmaz iki kelime.
İkinci gün programımız Gent ve Brugge.
Liege Gent arası 153km.
Gent 13 ve 14. Yüzyılda kurulmuş, 19. Yüzyılın başlarında Belçika’nın ilk endüstri şehri olmuş. Çok büyük bir üniversiteye sahip, Schelde nehri ve Lys ırmağının birleştiği yerde kurulmuş 250bin nüfuslu bir şehir burası. Turizm açısından Brugge’ün gölgesinde kalmış ancak en az onun kadar güzel bir şehir.
Bizim ilk durağımız yine Noel pazarı oluyor.
Ancak bu şehirde mutlaka görülecekler listesine
- Belfort
- Graslei nehir kıyısını ekleyebilirsiniz. Ana meydan Korenmarkt ise zaten noel pazarını göreceğiniz yer.
Gent’e 1 gün ayırdıysanız Tasarım müzesini, Şehir müzesini de gezebilirsiniz.
Benim Gent’te size özellikle tavsiye etmek istediğim bir dükkan var. Adı Tierenteyn-Verlent.
http://www.tierenteyn-verlent.be/
Burası 1790 yılında açılmış artizanal bir hardal mağazası. Groentenmarkt 3 numarada bulunuyor. Hardal dışında çeşitli tuzlar, soslar ve baharatlar da satılıyor. Yeme içmeye meraklıysanız bu dükkanı sakın kaçırmayın.
Vakit darlığından giremediğimiz ama listemizde üst sırada olan iki ayrı mekan var. Belki bizim yerimize siz denersiniz.
- Champagnekelder – Şampanya barı
http://www.champagnekelder.be/
- Delirium Tremens – Pembe fil logosundan tanıyabileceğiniz bira ve birahane (Bu isim aynı zamanda alkol yoksunluğunda hissedilen psikolojik durum.)
https://www.delirium.be/en/age-check
- Aynı zamanda okuldaşım olan Fahri Gediz’in önerisi olan 300 çeşit peynir satılan Het Mekka van de Kaas.
http://www.hetmekkavandekaas.be/
Kısa Gent gezimizden sona 51km uzaklıkta ki Brugge’e doğru yola çıkıyoruz. Vardığımızda farkediyoruz ki hem bu şehri gezip hem akşam Liege’e dönmek çok zor olacak. Hemen bir otel bulup son dakika fiyatıyla odamızı tutuyoruz.
Şehrin tam merkezinde 3 yıldızlı kanal manzaralı bir otel burası. Fiyatları ise gayet makul.
http://hotel-bourgoensch-hof.hotel-in-bruges.com/tr/
Benim daha önce Brugge’de konakladığım ve çok tavsiye ettiğim bir otel daha var, otel araştırması yaparken gözönünde bulundurabilirsiniz.
Brugge’e en az 1 tam gün ayırmak gerekiyor. Gezilecek çok yer, içilecek çok bira ve yenecek çok güzel yemekler var. Blogumun ilk yazısı da Belçika hakkındaydı. Bu bilgilere ulaşmak için https://elaninkirmizibalonu.com/2015/09/10/ilk-yazi-belcika/ linkini tıklayabilirsiniz. Bu yazıda Brugge’le ilgili bir çok bilgi mevcut.
O bilgilere ek olarak bu sefer keşfettiğimiz çok değişik bir pastaneden bahsetmek istiyorum size.
Au Merveilleux de Fred isminde ki bu pastane 1963 Fransa doğumlu Frederic Vaucamps’a ait. 1982’de açılan ilk dükkanın ardından zaman içinde dükkan sayısı 17 cıvarı olmuş. Meringue, çırpılmış krema ve çikolatadan oluşan bu tatlının 6 çeşidi var. Benim tercihim karamelli “sans-culotte” ve spekülos belçika biskuvili “incroyable”. Bu tatlının bence özelliği beklemeden yenmesi, hafif serin tüketilince çok daha lezzetli oluyor, kremanın erimemesi lazım yani 🙂
Listemizde olan ama gidemediğimiz bir restoranı da listenize alabilirsiniz. Tipik bir Belçika restoranı olan “De Vlaamsche Pot” ‘da Waterzoii ve şarapta pişmiş midye gibi yerel yemekleri tatmanız mümkün.
Otelimizin yanında ki Boudoir isimli erotik butik ise enteresan alışverişler için sizi bekliyor olabilir 🙂
Ertesi sabah kahvaltımızı ettikten sonra tekrar yollara dökülüyoruz. Bu sefer istikamet Liege’e dönüş yolumuzda Hollanda’nın en eski kentlerinden biri olan kardeşimin liseyi bitirdiği Maastricht.
Bu şehrin adını bir çok kişi 1992 yılında imzalanan anlaşmadan hatırlayacaktır. Anlaşma sonucu Avrupa Ekonomi Topluluğu’nun adı resmen Avrupa Birliği olmuş ve Euro kullanan ülkeler arasına katılma kriterleri bu anlaşma ile belirlenmiştir.
Bolca alışveriş imkanının olduğu şehir meydanında kurulan noel pazarı gerçekten gezmeye değer. Meydanda ki büyük dönme dolaba binerseniz şehri tepeden görme fırsatınız da olur. Ben Hollanda’nın küçük şehirlerini çok seviyorum. Sokak yemekleri, sıcak şarap, güzel dükkanlar…
Gayet keyifli bir günün ardından Liege’e geri dönüyoruz. Maastricht-Liege arası 34km yani sınır komşusu.
Liege’de o akşam için en sevdiğim restoranda yer ayırtıyorum. “Sabots d’Helene” isimli bu restoranda masanın ortasına getirilen mangalda kendi etlerimizi pişiriyoruz. Etlerin yanında limitsiz fırın patates, salata ve soslar geliyor. Rezervasyon yapmadan gitmemek gerekiyor. Sadece akşamları 18.30-24.00 arası servis verdiğini de belirtmek lazım. (+32 4 223 45 46)
Yemek sonrası noel pazarında bir kaç değişik içki denemesi yapıyoruz.
“Reveille la bête en toi” yani içinizde ki canavarı uyandırır isimli bira ve “Clitoris” isimli Kanada viskisi, kiraz şekerlemesi ve kremadan oluşan shot özellikle lezzetleri ve isimleriyle dikkatimizi çekiyor.
- günümüz aşağı yukarı 13bin nüfuslu Dinant kasabası. Bu kasabaya gelmemizin iki sebebi var. İlki kasabanın ortasından geçen nehir ve yamaçta ki Dinant kalesinin müthiş manzarası. Diğer sebep ise Leffe bira müzesi.
Liege-Dinant arası 100 km. Hava biraz soğuk ve kapalı olmasına rağmen manzara çok etkileyici.
Nehrin iki yanını birleştiren köprülerin üzerinde büyük saksafon heykellerini görüyoruz.
Ve öğreniyoruz ki saksafonu icat eden Adolphe Sax Dinant doğumluymuş Hatta burada ufak bir müze bile varmış. Şehir küçük olmasına rağmen yetiştirdiği sanatçılara sahip çıkmış ve onları yüceltiyor, kendi ülkemizde pek alışkın olmadığımız davranışlar.
Şehri bir de tepeden görmek için teleferikle yukarı çıkıyoruz. İsterseniz 400 basamağı tırmanabilirsiniz tabii. Bu kale Belçika’nın 1830 yılında kazandığı bağımsızlık savaşında büyük rol oynamış.
Fransa’ya karşı 15 Ağustos’ta başlayan Alman işgali, 23 Ağustos 1914 şehir Almanya’ya teslim olmuş olmasına rağmen yerel halkın ayaklanması sonucu almanlar en küçüğü 3 haftalık bir bebek dahil 612 kişiyi bir araya toplayarak öldürmüşler.
2 gün sonra Louvain şehrinde Dinant’a benzeyen büyük bir katliam gerçekleşmiş. Kalenin içinde bu muharebeyle ilgili görseller, haritalar ve bilgiler mevcut. Bizi en çok etkileyen sadece bir tüfeğin girebileceği açıklığın olduğu pencereler.
Kale turunu bitirip Maison Leffe yani Leffe müzesine gidiyoruz. Kış mevsiminde cumadan pazara 11-18 arası açık olan müze yaz aylarında salıdan pazara açık. Siz gitmeden mutlaka kontrol edin yinede.7 euro giriş ücretine biranın tarihi, yapılışı, bira tadımı ve ufak bir hediye dahil.
Biraseverseniz mutlaka gidin, çeşitli yoğunlukta ve lezzetli biraları deneyin. Çıkışta da hediyenizi almayı unutmayın
Dinant kasabasını bitirip Noel pazarını ve şehri gündüz gözüyle gezmek için Liege’e geri dönüyoruz.
Liege ile ilgili detaylı bir yazı yazacağım en kısa zamanda. Son akşamımız da Liege’e özgü bir köfte olan Boulette Liegeoise yiyoruz. Hafif tatlı bir sosu var bu köftenin. Yanında bol kızarmış patates ve salatayla servis ediliyor.
Bu yemeği Liege’de bir çok brasserie’de yada restoranda yiyebilirsiniz. Bizim yediğimiz restoranın adı Le Dernier Ragot. Hatta ertesi gün İstanbul’a döneceğimiz için kalan köfteleri vakumlu paket yaptırıp Sinan’a getirdim, tadından hiç bir şey kaybetmemişti.
Ertesi sabah erkenden Düsseldorf’a yola çıkıyoruz.
Uçağımız akşam ancak liseden çok sevdiğimiz arkadaşımız Atilla Düsseldorf’ta yaşadığı için onunla buluşmaya gidiyoruz. Önce tipik bir alman yemeği sosis bira ikilisini yiyip noel pazarında Atilla’yla buluşuyoruz.
Bu şehrin Altstadt denilen kısmı çok keyifli. Güzel bir dönme dolap turu daha sonra ise Ren nehri kıyısında bir birahaneye oturup günümüzü ve seyahatimizi noktalıyoruz.
4 günde 1000km, 7 şehir ve 3 ülke gezerek bir daha ki seyahatimizin hayaliyle İstanbul’a dönüyoruz…
Harika bir gezi olmuş yakın zamanda yaşamak için Fleron -Liege e taşınıyorum .Enfes gezmişsiniz 🌸
BeğenBeğen
Universite zamani, 3 sene yasadigim sehir Liege, cok cok sevdigim harika gunlerimin gectigi sehir. Sormak istediginiz bir sey olursa yardimci olmaya calisirim. 🌸🌸
BeğenBeğen