Üniversiteyi Liege’de okumuş olmanın verdiği bağlılıkla Belçika gezmeye doyamadığım bir ülke. Romantik bir destinasyon olduğundan Bruges en çok görülmesi gereken şehirler listesine giriyor olabilir ama 11 milyonluk bu ufak ülkede çok hoş sürprizlerle karşılaşmak mümkün. Kızımız Zeynep doğduktan sonra Sinan’la ilk uzun seyahatimiz Belçika’ya oldu.
3 saat 35 dakikalık İstanbul-Brüksel uçusundan sonra ilk destinasyonumuz Bruges’e gitmek üzere kiraladığımız araba ile yola çıktık. Booking.com’dan rezervasyonu yaptığım 4 yıldızlı Oud Huis de Peellaert ( www.depeellaert.be) vardık. 19. Yüzyıldan kalma 2 muhteşem evin renove edilmesinden oluşan bu otel Grote Markt denilen meydana 150 m. Uzun zamandır yediğim en çıtır bacon’lar bu otelin küçük ama doyurucu açık büfe kahvaltısındaydı
Otele yerleşip akşam yemeği için dışarı çıktık. Sale e pepe adında küçük ve çok sevimli bir italyan lokantası keşfettik. (www.salepepebruges.be)
İkinci gün istikametimiz kuzey denizi sahilleriydi. Brugges’den aşağı yukarı 20 km uzaklıkta olan Oostende şehrinden başladık turumuza. Upuzun bir sahil şeridi, mevsim dolayısıyla boş olmasına reğmen yinede çok keyifliydi. Burada size en büyük tavsiyem sahil boyunca yemek minibüslerinde her türlü deniz mahsulünün satıldığını görüp bizim yaptığımız hatayı sakın yapmayın Yediğimiz tabaktan sonra 1 saat kadar mide bulantısıyla seyahate devam etmek zorunda kaldık, göze çok hitap eden ama aslında mideye pek iyi gelmeyen karışık ne olduğu belirsiz deniz mahsulleriydi çünkü yediklerimiz.
İkinci durağımız Blankenberge oldu. Bu kasabaya tek kelimeyle bayıldık. Yine upuzun bir sahil ve yine kalabalıktan uzak ama müthiş sevimli bir yer. Tabii bu anlattıklarımı kasım ayında gittiğimizi düşünerek okuyun Yazın o sahiler cıvıl cıvıl oluyor.
Üçüncü durak Zeebrugge ancak burası tamamen bir liman kasabası, her yer konteynırlarla dolu pek hoşumuza gitmedi. Yolumuza devam edip Knokke Heist’a geçtik. Müthiş şık evlerin ve kafelerin olduğu bir sahil kasabası burası. Le Zoute denilen bir sahil yolu ve Belçika’nın 10 kumarhanesinden birisi bu bölgede. Dönüş yolumuz 9 km.
Ertesi günümüzü Brugge’ü gezmeye ayırdık. Sabah otelin müthiş kahvaltısını edip Çikolata müzesi Choco-Story’yi gezmek üzere yola çıktık. Belçika bir çikolata cenneti, her köşede artizanal çikolata dükkanları, sokakları saran çikolata kokusu
Müzeyi hem şaşkınlık hem ağzımızın suyu akarak gezdikten sonra şans eseri ilanını gördüğüm Dali Museum-Gallery’de bulduk kendimizi. (http://dali-interart.be/) Sürrealist ressamlara ve özellikle Dali’ye olan ilgimden dolayı çok mutlu oldum bu sergiyi gezerken.
Turistlerin çok tercih ettiği bir destinasyon olmasına rağmen kasım ayında gayet sakin olan şehrin daha da sakin, kuş sesleri ve kuğuların olduğu, şehrin en güzel manzaralarından biri Minnewaterpark’ta biraz mola verdik. Parkın ortasında bulunan göl inanılmaz manzarasından dolayı “Aşk Gölü” olarak adlandırılmış. Minne flamancada Aşk demekmiş
Seyahatimizin en büyük sürprizi meğer o akşam bizi bekliyormuş. Aslında o ortam nasıl anlatılır gerçekten bilemiyorum. Ayrıca şahit olduğumuz bu etkinliğin adını yada tam amacını da bilmiyorum, uzun arayışlarıma rağmen hiç bir bilgi bulamadım. Her sene yapılıyor olsaydı sanırım şehirin web sitesinde bulabilirdim. Umarım bu yazıyı okuyan biri bana bu konuda bilgi verebilir
Şehrin ortasından geçen kanalın başlangıç noktasında gondol benzeri kayıklar arka arkaya sıralanmış. Açılış konusması sonrası bu gondollar yavaşça yola çıkıyor. Kiminin üzerinde aryalar yada ilahiler söyleyen müzisyenler var. Kimi kayıkların arkasında alev püskürten mekanizmalar.
Ayrıca kanal boyunca sıralanan evlerin pencerelerinde de bazı süslemeler, yada pencere pervazında viyolonsel çalan müzisyenler gördük.
Kanalın son noktasında kayıklar durduğu anda ise su perdesi üzerinde görüntüler ile latince bazı konuşmalar ve ilahiler okundu. Biz tamamen donmuş ve büyülenmiş bir şekilde bu muhteşem gösteriye şahit olduk. Sonrasında ise kendimizi önümüze ilk çıkan brasserie’ye atıp tipik bir belçika yemeği olan güzel bir “Carbonnade Flammande” yedik.
Ertesi sabah 75 km mesafede bulunan Fransa’nın Lille şehrine geçtik. Daha önce gördüğüm ve çok sevdiğim minik tatlı bir öğrenci şehri Lille.
Genel olarak bilmediğimiz ve kısa zaman geçireceğimiz bir şehre geldiğimizde ilk yaptığımız şey turizm ofisini bulup şehir turu satın almak. Lille’ de de gece kalmayacağımız için maksimum yer görmek için yine aynı yolu seçtik. Aşağı yukarı 1 saatlik bir turla bütün şehri gezdik. Seyahat öncesi yaptığım araştırmalarda Fransa’nın Alsace bölgesine ait pizza ile lahmacun arası bir yemek olan Tarte Flambée (Flammkuchen) yenilebilecek Flam’s diye bir zincir restoranın Lille’de bulunduğunu görmüştüm. Önceden rezervasyona gerek olmayan ayak üstü yemek yenilecek bir yer olduğu için ilk durağımız burası oldu. (www.flams.fr)
Daha sonra kahvemizi içmek için 1761’den beri servis veren Meert isimli pasteneye gittik.(www.meert.fr) Burada size tavsiyem Gauffre yemeniz. Belçika asıllı bir nevi waffle olan bu muhteşem tatlı 1849 yılından beri aynı tarifle pişiriliyor, içi tereyağ, şeker ve Madagaskar vanilyası ile doldurulmuş kağıt inceliğinde ki hamur iki demir arasında pişiyor ve pastanenin amblemi bu şekilde üzerine baskı yapılıyor. Kahvemiz ve tatlımızı yedikten sonra Brugge’e geri döndük.
Sabah Brüksel’e dönüşe geçtik. Yolumuz 100 km. Otelimize yerleşmeden önce Brüksel denilince akla ilk gelen yapı olan Atomium’u ziyaret edelim dedik.
1958 yılında Expo 58 için tasarlanan ve atomun yapısını temsil eden bu yapı 9 çelik kürenin birbirine birleşmesiyle oluşmuş 112 m yüksekliğinde. 2008 yılında 3 küre ziyarete kapatılmış ancak diğer küreler birbirine çelik borularla ve bu boruların içinden geçen normal ve yürüyen merdivenlerle bağlı.
Bu etkileyici yapının bulunduğu alanda Mini Europe adında Avrupa Birliğinde bulunan önemli binaların ve yapıların minyatürlerinin bulunduğu bir park var. Burayı da gezip otelimizi bulmak üzere yeniden yollara koyulduk
Merkezde Sandton isimli otelde yerimizi ayırtmıştık.(www.sandton.eu) Grand Place denilen şehrin ortasında bulunan büyük meydana çok yakın olduğu için tercih etmiştik bu oteli. Arabayla bulmakta biraz güçlük çektik ama aracınızda gps varsa hiç sorun yaşamazsınız.
Akşam yemeği için Belçika’lı arkadaşlarımdan aldığımız tavsiyeyle Grand Sablon denilen bölgede Troisième Acte isimli restoranı tercih ettik. Çok sıcak bir ortamı olan hemde yemekleri lezzetli bir restorandı. (www.troisiemeacte.be)
Son günümüzün ilk durağı Çizgi Roman müzesiydi. Özellikle böyle bir merakınız varsa kaçırmayın derim.(www.cbbd.be)
Biz Avenue Louise gibi şehrin alışveriş noktası olan yerleri pek tercih etmeyip daha çok ara sokaklar ve minik pasajları gezmeyi tercih ettik son günümüzde.
Belçika’nın simgelerinden işeyen çocuk olarak hatırlayabileceğiniz “Manneken Pis”’i ziyaret etmeden olmazdı tabii. Şansımıza o gün giyimliydi bu 61 cm uzunluğunda ki heykelcik. Haftanın bazı günleri çeşitli kıyafetler giydiğini ve tüm giydiği kıyafetlerin Grand Place’da bulunan Şehir Müzesi’n de sergilendiğini de öğrendikten sonra Belçika’nın dünya çapında tanınan müzisyen, söz yazarı ve şarkıcısı olan Jacques Brel’in evini ziyaret ettik.
1 saat süren müthiş keyifli bu turda Brel’in Belçika’ya olan aşkını kişisel bazı eşyalarını, şarkı sözlerini izleyip otelimize geri döndük
Akşam yemeği için üniversite arkadaşlarım Jean-Luc ve Luc ile buluşup tipik bir belçika brasseriesi olan Roue d’or’a geldik. Belçika’ya geldin bu kadar gündür midye yemedin mi diye soruyorsanız son güne sakladım diyebilirim
Belçika birası eşliğinde büyük bir ziyafet çektikten sonra bu ülkeyi ne kadar çok sevdiğimi düşünüp en kısa zamanda tekrar dönme planlarıyla otele döndük.
Elacim cok güzel bir kücük Belcika seyahati, bilmediğim bir kac sey öğrendim.
Sahilde OSTENDE , KNOCKE ( eskiden bütün Almanya,Belcika sosyetesinin
ev aldiği ve gittiği yer, birde GENT !! sehirlerini bir dahaki seyahatine ekle
ve bize bilgi ver
BeğenBeğen
Elacığım ne güzel yazmışsın, ne güzel derleyiip dile getirmişsin…eline, kalemine sağlık..Babacığının dediği yerleri de icine alan ikincibir seyahati de planlayın..:-)
..kocaman öpüyorum seni..
BeğenBeğen
Çok teşekkürler 😘😘
BeğenBeğen
Canım Ela’m benim,
Defalarca tadını çıkarta çıkarta okuyacağımdan emin olabilirsin… Ellerine, görüşlerine sağlık… Sen hep gez, hep anlat 🙂
BeğenBeğen
Çok teşekkür ederim zeynep ablacım ❤️😘
BeğenBeğen