Blogu açtığım günden beri Paris ile ilgili yazı yazmayı erteliyorum. Bir şehri çok iyi tanıyorsa ve bu kadar çok seviyorsa nereden başlayacağını bilemiyor insan 🙂
Bende Paris’le ilgili ilk yazıma herkesin bildiği şeyleri yazmamaya karar vererek başlıyorum.
Son seyahatimde bu şahane şehirde en çok dikkatimi çeken kelimenin bir çok restoranın, kafenin adının yanında bulunan “depuis …” yani “…den beri” kelimesi olduğunu fark ettim. E tabii bizim şehrimizde pek sıklıkla göremediğimiz bir kelime.
Bende çok sevdiğim ve her Paris’e gittiğimde ziyaret etmeye çalıştığım 7 tane mekanı seçtim.
En eskiden yeniye göre bu mekanların tarihlerinden bahsetmek istiyorum size.
1793 – Chez La Mere Catherine… (Place du Tertre/Montmartre)
Tarihe dikkat… Tam 223 senelik bir mekan burası.
Çok sevgili arkadaşım Giovanna 2012 yılında mutlaka gitmeli ve soğan çorbası içmelisin demişti bana. Tadı hala damağımda o çorbanın 🙂
Catherine Lamothe tarafından 18. Yüzyılda açılan bu restoranda 30 mart 1814 yılında rus askerlerinin içeceklerini sipariş ederken rusça hızlı anlamına gelen “bistro” kelimesini kullanmalarıyla birlikte hızlı yemek yenilip içilen mekanlara Bistro denmeye başlanmış.
1950’li yıllarda Paris’in en çok müşteri ağırlayan mekanlarından biri olmuş.
Kırmızı beyaz örtüleri geçmişi hatırlatan bir dekorasyonu var. Benim tavsiyem ya meydana bakan masalarda yada arka bahçede oturmanız.Çorba dışında salataları, etleri ve tatlıları da çok lezzetli… 1950’li yıllarda Paris’in en çok müşteri ağırlayan mekanlarından biri olmuş. Kırmızı beyaz örtüleri geçmişi hatırlatan bir dekorasyonu var. Benim tavsiyem ya meydana bakan masalarda yada arka bahçede oturmanız.Çorba dışında salataları, etleri ve tatlıları da çok lezzetli…
1812 – Deux magots – Saint Germain des Pres
1812 yılında rue de Buci’de açılan ve 1873 yılında Saint Germain des Pres’ye taşınan bu efsane mekanın adı 2 çinli heykelcik anlamına geliyor. Hikayeye göre daha önceleri aynı yerde bu isimde bir mağaza bulunuyormuş.
Verlaine, Rimbaud ve Mallarmé gibi sembolizmin öncüsü sairlerin uğrak yeri olmuş ve parislilerin kültürel hayatlarında çok önemli bir yer edinmiş. 1933 yılında adına bir edebiyat ödülü konmuş. Andre Breton himayesinde sürrealistler ve Sartre ve Beauvoir himayesinde varoluşçular bu kafede toplanmışlar. Bugün hala politika, edebiyat ve sanat çevresinde çok tercih edilen bir mekan. Tabii turistleri de eklemek lazım. Saint Germain bölgesinin en güzel noktasında konumlanmış 2 kafeden bir tanesi burası. Terasına kurulup kahvenizi yada şarabınızı sipariş edin. Sakın sandalyelerin yerlerini değiştirmeye masaları birleştirmeye kalkmayın 🙂 Parisli garsonların çok ta tatlı olmayan yüzleriyle tanışmak istemezsiniz.
Kafeyle ilgili bir kaç bilgi:
1989 eylül ayında Tokyo’da Saint Germain’in kardeş semti olan Shibuya’da Deux Magots açılmış.
Son olarak Amerikalı yapımcı J.J.Abrams“Star Wars Güç Uyanıyor” filmi için ilham almaya bu kafeye geldiğini açıklamış.
1845 – Polidor – Odeon
Woody Allen’in 2011 yapımı Midnight in Paris (Paris’te geceyarısı) filmi bu şehirle ilgili yapılmış en iyi filmlerden biri bence.
Günümüzün, 1920’lerin hatta 1890’ların Paris’inde geçen bu filmde kullanılan mekanların o tarihlerde ve hala açık olması filmin en önemli özelliği. Gil Pender isimli baş kahramanın Ernest Hemingway ile tanıştığı restoran 1845 yılında açılmış. 6. Bölgede M. Le Prince sokağında ki bu küçük restoran tipik fransız yemekleri servis ediyor.
Verlaine sık sık bu sokakta oturan arkadaşı Rimbaud ile burada buluşurmuş.”Verlaine’in arkadaşları” isimli dernek hala buluşmalarını bu restoranda yapıyormuş.
Alfred Jarry tarafından yaratılmış bir kelime olan ve modern bilimin kuramlarının hicvi olan patafizik toplantıları Ionesco, Boris Vian ve Prevert gibi katılımcılarla bu restoranda yapılmaya başlanmış ve hala yapılıyormuş.
Yemekler tamamen ev yapımı yemek mantığında. Kızım inanılmaz bir mantarlı tavuk bende tadı hala damağımda olan bir fransız klasiği Boeuf Bourguignon yedim. Tatlı olarak yine bir klasik Tarte tatin tercih ettik.
Önemli iki not:
- Restoran haftanın hergünü 12.00 -14.30 ve 19.00- 00.30 arası açık
- Kredi kartı geçmiyor ve restoranın belirli yerlerinde 1845’ten beri kredi kartı kabul edilmez yazıyor 🙂
1887 – Cafe de Flore – Saint Germain des Pres
Saint Germain’de ki kardeşi ve rakibi Cafe Deux Magots’dan tam 75 sene sonra açılmış olan bu kafenin adını bulvarın karşı kaldırımında bulunan Roma mitolojisine ait çiçek ve ilkbahar mevsimi tanrısı heykeli Flora’dan aldığı söyleniyor.
1913 yılında Appolinaire ve arkadaşları tarafından zemin katında “Paris geceleri” isimli dergi çıkarılmaya başlıyor. Appolinaire 1917 ilkbaharında Philippe Soupolt ile Andre Breton’u tanıştırıyor ve daha sonra bu iki şairi Aragon’la tanıştırarak Dadaizmin temellerini atmış oluyor.
1930’lu yıllarda “ekim grubu” adı verilen Prevert ve arkadaşları kafenin nerdeyse 3/4ünü işgal ediyorlarmış
1960’lı yıllarda sinema sanatçıları ve moda ikonlarının terciği olan Cafe de Flore benimde Paris’te ki ilk tercihim..
Kışın sıcak şarap veya kahve, baharda soğuk bir kadeh roze eşliğinde caddeden gelen geçeni seyretmek büyük keyif.
Bir kaç yıl önce parisli bir tiyatro sanatçısı arkadaşımla içtiğimiz kahvenin ardından kafenin hemen çaprazında bulunan gazete kioskunda Antony Delon’u görmüştük. Arkdaşımın selamlaşmasına rağmen ben tutulmuş ve yanında gidip bir fotoğraf çektirememiştim. Annemde bu sene 2 gün üst üste aynı kiosktan gazetesini alan Dany Brillant’a rastlamış. Yani diyeceğim o ki terasta bulunan ufacık bir masaya yerleşin gelen geçeni seyredin, o duvarların şahit olduğu entelektüel sohbetleri düşünün…
1896 – Bouillon Chartier, Faubourg Montmartre
Benim bu restoranı keşfetmem biraz geç oldu. 2015 şubat ayında geleneksel anne kız seyahatimizde Zeynep’le Boulevard Montmartre’da balmumu müzesi Grevin’e gitmeye karar verdik. Çıkışta yemek yiyeceğimiz bir yer ararken Zeynep’in gözüne pasaj girişine benzeyen bir yer ve o yerin girişinde bir restoran mönüsü çarptı. Buraya girelim dedi bana 🙂
1896 yılında Frederic ve Camille Chartier kardeşler tarafından uygun fiyata geleneksel fransız yemekleri sunmak ve sadık müşteriler kazanmak amacıyla kurulmuş. Eski bir tren garı görünüşünde dekore edilmiş, masaların üzerinde çanta ve montları yerleştirebileceğiniz metal sepetler var.
Sıkıntıdan uzakta keyif unsurunun ön planda olduğu 20. yüzyılın başları için kullanılan Belle Epoque / Güzel Dönem dekorasyonu ile 1989 yılında tarihi anıt kategorisine girmiş bu restoran. Bugüne kadar sadece 4 sahibi olmuş Bouillon’un. Öğle vakti kapıda uzun sıralar oluyor ama saat 15.00e doğru geç bir öğle yemeği için giderseniz daha kolay yer bulursunuz. Masalar birbirine çok yakın, 2 kişi giderseniz 4 kişilik bir masada yanınızda tanımadığınız insanlarla oturma şansınız yüksek.
Garson A4 kağıda basılmış mönüyü getirdiğinde fiyatlara inanamayacaksınız. En pahalı yemek 12 Euro cıvarında. Garson siparişinizi kağıt masa örtüsü üzerine not alıyor.
Her denediğimiz yemek lezzetliydi, mutlaka tavsiye edeceğim bir restoran burası.
1903 – Angelina, rue de Rivoli
Avusturyalı şekerci Rumpelmayer tarafından gelini Angelina adına kurulan ve açıldığı günden beri Paris aristokrasisinin uğrak yeri olan Angelina, Proust, Coco Chanel ve birçok ünlü yıldıza ev sahipliği yapmış.Sıcak çikolatası ve Mont Blanc pastasıyla çok ünlü. Mağaza bölümünde kendi üretimlerini satıyorlar. Biz her sefer sıcak çikolatamızı atıyoruz bavula getiriyoruz 🙂
1927 – La Coupole, Montparnasse
1927 ocak ayında Ernest Fraux ve üvey kardeşi Rene Lafon Parisin en büyük restoranını inşaa etmeye karar vermişler. Aralık 1927 yılında 800m2lik 2 katlı restoran 2500 davetliyle açılmış. 1200 şişe şampanya açılmış o gece ve bir anda popüler olmuş.
Giriş katı La Pergola isimli lüks restorana, bir kat aşağısı ise daha çok olgun kadınların tercih ettiği, tango ve salsa yapılan bir dans kulübüne dönüşmüş. Bu restoranın sadık müşterileri listesi çok kabarık. Açılış gecesini bir polis arabasında sonlandıran Louis Aragon, Simone de Beauvoir, Josephine Baker, Beckett, Belmondo,Marlon Brando, Albert Camus, Salvador Dali, Alain Delon,Rita haywart, Mic Jagger, Jackie Kennedy,Edith Piaf, Picasso,Sartre ve daha bir çok isim burada yemek yemiş.
Her öğün La Coupole’de yiyecek müthiş şeyler bulabilirsiniz. Kahvaltı, çay saati, deniz mahsulleri, öğle ve akşam yemeği ve her birine eşlik edebilecek harika bir bar mönüsü.
Benim gibi tarihi mekanlara ilginiz varsa Paris tatilinizi planlarken bu mekanları not edin, sadece bir kahve bile olsa o tarih kokusunu içinize çekin. Sizinle aynı mekanda nefes almış o ünlü insanları düşünün…
Ve tabii sonra Türkiye’ye döndüğünüzde Beyoğlu’nda 1944 yılında açılan İnci Pastanesinin neden yıllardır hizmet verdiği adresten çıkartıldığını, 1932 yılında açılan Rejans’ın yıllar içinde ayakta kalmak için verdiği çabaları, kapanışını ve tekrar açılışını, 1940 yılında Avedis Ohanyan tarafından açılan, Paris’te bulunan Marquis de Sevigné çikolata markası kalitesinde ürünler imal etmeyi düşündüğü için adı Markiz olan muhteşem pastanenin yıllar içinde kapanması, 2003 yılında tekrar açılması ve sonuç olarak penceresinde led ekranlarda makarna ve mantı resimleri ona bir kafeye dönüşmesi gibi konular kafanızı kurcalamaya başlayacak
Ancak üzülmekten ve “…den beri” edatının Paris’te ki bir çok mekanda kullanıldığını düşünüp kıskanmaktan başka hiçbir şey gelmeyecek elinizden 😦
Sinefilin notu: Seyahate başlamadan önce mutlaka “Paris’te gece yarısı” filmini seyredin. Filmde görülen bir çok mekanın hala açık olduğunu görüp denemek isteyebilirsiniz. Bana da keşfettiğiniz yeni “…den beri” mekanları mesaj atın….
Teşekkürler Elacığım 🙂 Aynı zamanda teşekkürler Erkut’un Paris yıllarına…Neler, neler hatırladım 🙂
BeğenBeğen
Zeynep Ablacım beğendiğine sevindim :))
BeğenBeğen
Reblogged this on GEZİYORUM ÖYLEYSE VARIM and commented:
Paris’ten bahsetmenin sonu yok 🙂 Sevgili dostum Ela kızı ile çıktığı Paris seyahatinden sevdigi mekanları paylaşmış tarihi dokularını da ekleyerek
BeğenBeğen