Paris’i yazmaya başlamışken son 5 senedir her sene kızımla gittiğim seyahatleri yazmamak olmazdı 🙂
Geçenlerde çok sevdiğim arkadaşım Seda’nın çocuklarıyla gideceğini söylemesi üzerine kafamda ki bütün detaylar canlanınca daha fazla vakit kaybetmeyeyim dedim. Hem yaz yaklaşıyor çocuklu seyahatlerin zamanı geliyor 🙂
Çocukla yaptığım ilk yurtdışı seyahati kızımın 2 yaş doğumgünündeydi. Annem, teyzem ve ben Aralık 2010 yılında bir delilik yapıp 2 yaşında ki Zeynep’le Paris’e gitmeye karar verdik. İlk işimiz Saint Germain’de ev aramak oldu. Airbnb daha bu kadar yaygın değildi o yıllarda. www.rentapart.com isimli siteden tuttuk evimizi. Bu siteden 4 kere aynı binada ev kiraladık daha sonraki senelerde hatta o sokağı o kadar çok sevdim ki her sene mutlaka bu sokakta ev kiralamaya devam ediyorum 🙂
2 yaşında bir çocukla neler yapılır Paris’te derseniz aslında pek tavsiye etmiyorum, bu seyahat sadece bizim için güzel bir hatıra oldu. Zeynep hiçbir şey hatırlamıyor. Ama 3 yaş altı çocuklara Eurodisney’in bedava olduğunu söyleyebilirim. En önemli detay Paris metrosu pusetler için pek uygun değil. Çok az metro durağında yürüyen merdiven var. Bizim gittiğimiz tarih özellikle kar yağışlı olduğu için çok zorlandık metro merdivenlerinden inip çıkarken. Dolayısıyla size tavsiyem bu kadar küçük çocukla hele kışın Paris’e gitmemeniz…
İkinci seyahatimiz Zeynep 4 yaşına geldiğinde. Gerçekten unutulmaz bir seyahat oluyor ikimiz içinde. Zeynep 3 yaşında fransızca eğitim veren bir anaokuluna başladığı için bir çok şeyi merak ediyor dolayısıyla tamamen turistik bir program planlıyorum..
Paris uçuşları için büyük bir terslik olmazsa genelde 07.45 Atatürk-CDG uçağını tercih ediyorum.Bütün günümüz bize kalıyor. O uçuşlarda bugüne kadar hep A300-200 uçaklara denk geldik, yani 2-4-2 oturma düzeni.
Her zaman ki gibi evimize yerleşip metroya atladığımız gibi Trocadero’ya gidiyoruz. Metrodan indiğinizde meydanda Cafe Trocadero’yu göreceksiniz, inanılmaz bir Eiffel manzarası var. Önce burada oturup yemek yiyoruz. Zeynep’in heyecanı görülmeye değer. Fotoğraflardan tanıdığı Eiffel tam karşısında 🙂
Yemeğimizi yedikten sonra kuleyi yakından görmek üzere yürüyoruz. Tam dibinde bir atlıkarınca ve krep satan bir araba var. Tam bir Paris geleneği 🙂 Eiffel’in tepesine çıkmıyoruz zaten hava çok soğuk ve rüzgardan dolayı kapalı. İlk günümüzü bu şekilde tamamlıyoruz. Ertesi gün Eurodisney programımız olduğu için enerji toplamamız lazım.
Üst üste 4 sene gittiğimiz Eurodisney ile ilgili ayrı bir yazı yazmak istiyorum o yüzden burada detaylara girmeyeceğim 🙂
Üçüncü günümüz de gayet yoğun bir programımız var. Seyahat öncesi biletini aldığım bir çocuk tiyatrosuna gideceğiz Zeze’yle. Genelde seyahat öncesi www.fnactickets.com yada www.billetreduc.com adresinden o tarihte ki etkinliklere mutlaka bakıyorum. Tek başıma gidiyorsam tiyatro, konser, sinema, eğer çocukluysam çocuk tiyatrosu, müzikal, sergi gibi onun ilgi alanına girecek etkinlikleri seçip biletlerini almaya çalışıyorum. Bu seyahatimiz mart ayında olduğundan Fransa’nın şubat tatiline denk geldiği için bir çok tiyatro ve gösteri vardı. Gösterinin yapıldığı salon Grand Rex Paris’in en güzel salonlarından biri, 2. Bölgede Boulevard Poisonniere’de. Aynı zamanda bir sinema salonu burası.
Bu caddede bir çok mağaza da var. Bizim ilgimizi ilk çeken “King of Pop” isimli Michael Jackson mağazası. Albümler, kıyafetler, fotoğraflar ve bir çok eşya satılıyor bu mağazada.
Tiyatro çıkışı metroyla Pont de l’Alma’ya geliyoruz. Paris’i nehirden göstermek istiyorum Zeze’ye. Bateaux Mouches denilen nehir gezi tekneleri buradan kalkıyor. Pont de l’Alma ismi yabancı değil diyorsanız 1997 yılında Leydi Diana’nın bu köprünün altında ki tünelde kaza geçirip öldüğünü hatırlatmak istiyorum.
Bateaux mouches ile ilgili detaylı bilgi için www.bateauxmouches.fr adresine bakabilirsiniz.
Çocukla seyahat ederken hele de evde kalıyorsanız ve tabii üşenmiyorsanız sabah kahvaltılarını ve akşam yemeklerini evde yemenizi tavsiye ederim. Biz eve yerleşir yerleşmez tuttuğumuz evin yakınında ki büyük market Monoprix’ye gidip kahvaltılık, meyvalı yoğurt, çorba makarna peynir gibi temel bir kaç parça alıyoruz. Zaten çocuklar bütün gün dışarIda yoruldukları için akşam yemeğe gitmek zor oluyor. Ben sadece 1 gece keyifli bir yemeğe götürüyorum Zeze’yi. O akşam Relais d’Entrecote’a gidiyoruz, etin soslarını kenara ayırarak yiyor ama yinede bol sohbetli ve keyifli bir akşam oluyor.
Son günümüz biraz daha rahat sonuçta çocuk 4 yaşında :)))
İlk olarak Notre Dame’a gidiyoruz. O sene Notre Dame kilisesinin 850. yılı kutlanıyor,
Kiliseden yürüyerek Saint Michel’e geliyoruz, nehir kıyısında kitapçılara bakıyoruz.
Güzel bir yemek için Rue des Canette’de bulunan Brasserie O’neill’e gidiyoruz. Burayı bize çok sevgili arkadaşım Giovanna önerdi. Alsace’a özgü bir yemek olan Tarte Flambé /Flamkuchen yeniyor. İncecik bir hamurun üzerine tatlı veya tuzlu müthiş bir lezzet. Kendi biralarını üretiyorlar, önemli maçlar canlı yayınlanıyor. www.oneilbar.mobimenu.fr
Bu harika lezzetin üzerine tatlı olarak Amorino dondurması yemeden olmaz diyoruz. Rue de la Huchette’de bulunan dondurmacıya oturuyoruz. Bu dondurmacı şehrin bir çok yerinde mevcut. Nutellalı, spekülozlu yada tiramisulu dondurmalarından tadın mutlaka 🙂
Bu seyahati Cafe Deux Magots’da sıcak şarap ve çikolata ile sonlandırıyoruz.
Hep savunduğum şey çocukla seyahat edecekseniz illa ki oyuncakçı, Eurodisney yapmak zorunda değilsiniz. Ne verirseniz neye alıştırırsanız ondan hoşlanıyor çocuklar. Yaşı daha çok küçük restoranda oturamaz diyorsanız hiçbir zaman restoran adabını öğrenme şansı olmuyor. Bazı şeyler küçük yaşta öğreniliyor bence. Bu konu derin 🙂
Ha bu arada o seyahatte 2,5 aylık hamileyim mide bulantıları eşliğinde tüm enerjimi kızıma veriyorum :))
***
Bu seyahati gelenekselleştiriyoruz ve ertesi sene yine biletimizi alıyoruz 07.45 uçağına. Yine mart ayında gidiyoruz. Bu sefer geride 5,5 aylık oğlumu bırakıyorum, Zeze’yle başbaşa zaman geçirmek hem ona hem bana çok iyi gelecek diyorum.
www.rentapart.com’dan tuttuğumuz odaya giriyoruz, şansımıza kalorifer bozuk, bizi hemen üst katta ki başka bir daireye alıyorlar. 1 oda 1 salon, kocaman bir ev burası. Zeynep’in keyfi inanılmaz.
İlk gün program yoğun. Metroya atladığımız gibi Montmartre’a çıkıyoruz. 2 metro durağı var buraya gelmek için. 2 veya 12 numaralı metrolarla gelebiliyorsunuz, Abesses veya Anvers duraklarında inebilirsiniz. Yine Giovanna’dan önemli bir tavsiye, Abesses durağında bir asansör var. Ne var ben asansöre binmem demeyin herhalde 100 basamak falan var, biz Sinan ve 2 arkadaşımızla o hatayı yaptık, kendimize gelemedik 😦
Metrodan çıktığınızda “Funiculaire de Montmartre” oklarını takip edin, ben zavallı Zeze’yle kaçırdım tabelayı, kim bilir kaç merdiven çıktık perişan halde :))
Çıktığınız noktada inanılmaz bir manzarayla karşılaşacaksınız. Arkanızda Sacré Coeur kilisesi, önünüzde kuş bakışı Paris…
Kiliseyi gezmeden yukarı doğru Place du Tertre’e çıkıyoruz. Burası ressamların olduğu meydan. Paris’in bohem tarafı.
Meydanda daha önce ki Paris yazımda bahsettiğim “Chez la Mere Catherine” isimli brasserie var. Meydana bakan masalar dolu olduğundan bahçesinde oturuyoruz.
Bu noktada çocuklar Paris’te ne yer sorusuna cevap vereyim. Genelde restoranların çoğunda “menu enfant” yani çocuk mönüsü var. Bu mönü steak hache ve frites’ten oluşuyor genelde. Yani köfte ve patates kızartması. Bazen tavukta oluyor seçeneklerde. Yani işiniz kolay.
Yemekten sonra “Petit Train de Montmartre” yani Montmartre bölgesini gezen küçük açık trene biniyoruz. Pigalle dahil büyük bir tur atıyor bu tren. Yazın 30 dakikada kışın 45 dakikada bir hareket ediyor. Detaylı bilgi için https://www.parispass.com/paris-attractions/Petit-Train-de-Montmartre.html
Yine ikinci günümüzü Eurodisney’e ayırıyoruz. Ben koca kadın hiç sıkılmıyorum. Zaten “the happiest place on earth” yani dünyanın en mutlu yeri değilmi Disneyland. Ben çocuk gibi gülümsüyorum sürekli her gittiğimde.
Üçüncü günümüz şans eseri aynı tarihte Paris’te olan kardeşim ve karısıyla buluşmayla başlıyor. Önce Avenue George V ile Avanue Montaigne kesişiminde ki “Chez Francis” e oturuyoruz.
Eiffel manzaralı çok hoş bir kafe burası. Garsonlar biraz ters tahmin edeceğiniz gibi. Zeynep çok mutlu dayısına aşık çünkü… Daha sonra Plaza Athenée’nin o güzel avlusunda oturmak istiyoruz ama otelin o tarihte tadilatta olduğunu görüp Champs Elysee’ye geçiyoruz. Bu noktada Disney store kaçınılmaz. Her ne kadar 1 gün önce Disneyland’de olsak ta tabiki bu mağazaya da giriyoruz :))
E tabii benimde bazı görmek istediğim yerler var listemde. Metroya atlıyoruz ve 13. Bölgede Boulevard Arago üzerinde bulunan “Küçük Prens” dükkanına gidiyoruz. Beklediğimden çok daha küçük bir mağaza. 7 numaralı metro hattıyla “Les Gobelins” durağında inip yürümeniz gerekiyor. Çok merkez değil ama benim gibi Küçük Prens aşığıysanız mutlaka gidin!!!
O akşam Zeynep’i Saint Germain’de Rue Saint Benoit’da bulunan Au Saint Benoit isimli minik restorana götürüyorum. Hem eve çok yakın hem çok kalabalık değil hemde lezzetli.
Dördüncü ve son günümüz yine tiyatro günü. Bu sefer 14. Bölgede rue de la Gaité’de bulunan “Bobino”ya gidiyoruz. 13 veya 6 numaralı metro hatlarıyla gelebilirsiniz. Çok güzel prodüksiyonlar oluyor bu tiyatroda. Önceden programlarına bakabilirsiniz. Mesela ocak 2017’ye kadar Peter Pan müzikali var. 1870 yıllarına dayanan bir tarihi var bu salonun. 1985 yılında restore edilmiş ve bir çok büyük konsere ev sahipliği yapmış. 2010 yılında ise el değiştirmiş. www.bobino.fr sayfasından detaylı bilgi alabilirsiniz.
Biz “Pamuk Prenses ve 7 Cüceler”i izliyoruz büyük keyifle.
Daha sonra Saint Germain’e dönüp klasikleşmiş Bon Marché mağazasının müthiş gurme marketi “Grande Epicerie”den İstanbul için market alışverişimizi yapıyoruz…
Ve bir Paris tatili daha böyle sona eriyor…
Devamı çok yakında :))